Warning: session_start(): open(/var/cpanel/php/sessions/ea-php73/sess_824ebbe9b65a28fd7af05e9c2cae6aedc422b1bf5849fe53, O_RDWR) failed: No space left on device (28) in /home/qudamaa/public_html/vb/includes/vb5/frontend/controller/page.php on line 71 Warning: session_start(): Failed to read session data: files (path: /var/cpanel/php/sessions/ea-php73) in /home/qudamaa/public_html/vb/includes/vb5/frontend/controller/page.php on line 71 العثمانية القديمة - شبكة ومنتديات قدماء

إعـــــــلان

تقليص
لا يوجد إعلان حتى الآن.

العثمانية القديمة

تقليص
X
 
  • تصفية - فلترة
  • الوقت
  • عرض
إلغاء تحديد الكل
مشاركات جديدة

  • #46
    معلم من يومك ابو فيصل سلمت يمناك
    اللهم لااله الا انت سبحانك اني كنت من الظالمين
    http://www.rasoulallah.net/

    http://www.qudamaa.com/vb/showthread.php?12774-%28-%29

    http://almhalhal.maktoobblog.com/



    تعليق


    • #47
      pâ (F.) [ پا ] ayak.
      pâbend (F.) [ پابند ] ayak bağı.
      pâbercâ (F.) [ پابرجا ] yerinde, duran, ayakta duran.
      pâberikâb (F.-A.) [ پابرکاب ] gitmek üzere, hareket etmek üzere.
      pâbeste (F.) [ پابسته ] ayağı bağlı.
      pâbirehne (F.) [ پابرهنه ] yalınayak.
      pâbûsî (F.) [ پابوسی ] ayak öpme.
      pâcâme (F.) [ پاجامه ] pijama.
      pâçe (F.) [ پاچه ] paça.
      pâdşâh (F.) [ پادشاه ] padişah.
      pâdşâhî (F.) [ پادشاهی ] padişahlık.
      pâdzehr (F.) [ پادزهر ] panzehir.
      paha (F.) [ بها ]değer, kıymet.
      pâk (F.) [ پاک ] temiz.
      pâkbâz (F.) [ 1 [ پاکباز .fedai. 2.canını hiçe sayan aşık.
      pâkdâmen (F.) [ پاک دامن ] iffetli.
      pâkîze (F.) [ پاکيزه ] temiz.
      paklanmak temizlenmek.
      pâlân (F.) [ پالان ] semer, palan.
      pâlânduz (F.) [ پالان دوز ] semerci.
      pâmâl (F.) [ پامال ] ezilmek, çiğnenmek.
      pâmâl olmak ezilmek, çiğnenmek, ayaklar altında kalmak.
      pâpûş (F.) [ پاپوش ] pabuç.
      paralamak parçalamak, parça parça etmek.
      paralanmak parça parça olmak.
      pârçe (F.) [ پارچه ] parça.
      pâre (F.) [ پاره ] parça.
      pâre pâre (F.) 1.parça parça. 2.paramparça.
      pârelenmek parça parça olmak.
      pars (F.) [ پارس ] İran, Pers ülkesi.
      pars (F.) [ پارس ] panter.
      pârsâ (F.) [ پارسا ] sofu.
      pârsî (F.) [ پارسی ] farsça.
      pâsban (F.) [ پاسبان ] bekçi, gece bekçisi.
      pâş (F.) [ پاش ] saçan, serpen.
      pây (F.) [ 1 [ پای .ayak. 2.dip.
      pâyân (F.) [ پایان ] son.
      pâyânsız (F.-T.) sonsuz, bitmez tükenmez, engin.
      pâybend (F.) [ 1 [ پایبند .ayak bağı. 2.engel.
      pâybûsî (F.) [ پایبوسی ] ayak öpme.
      pâydâr (F.) [ پایدار ] kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı.
      pâye (F.) [ 1 [ پایه .rütbe, derece. 2.basamak.
      pâyende (F.) [ 1 [ پاینده .kalıcı, sürekli. 2.payanda, destek.
      pâyidar (F.) [ پایدار ] kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı.
      pâyin (F.) [ پایين ] aşağı.
      pâyitaht (F.) [ پایتخت ] başkent.
      pâyîz (F.) [ پایيز ] güz.
      pâykûb (F.) [ پایکوب ] dans eden.
      pâzâr (F.) [ 1 [ بازار .çarşı, pazar. 2.alışveriş.
      pazar eylemek alışveriş yapmak.

      peder (F.) [ پدر ] baba.
      pederâne (F.) [ پدرانه ] babaca.
      pederî (F.) [ 1 [ پدری .babalık. 2.babaya ait, baba tarafı.
      pederşâhî (F.) [ پدرشاهی ] ataerkil.
      pehlevân (F.) [ 1 [ پهلوان .yiğit. 2.pehlivan.
      pehlivan bk. pehlevân.
      pehlû (F.) [ پهلو ] böğür, yan.
      pehn (F.) [ پهن ] geniş.
      pehnâver (F.) [ 1 [ پهناور .engin. 2.geniş.
      pejmürde (F.) [ 1 [ پژمرده .solgun. 2.dağınık. 3.yırtık.
      pelas (F.) [ 1 [ پلاس .kilim. 2.çul.
      peleng (F.) [ 1 [ پلنگ .leopar. 2.kaplan.
      pelîd (F.) [ پليد ] kirli.
      penah (F.) [ پناه ] sığınma.
      penahgâh (F.) [ پناهگاه ] sığınacak yer, sığınak.
      penâhî (F.) [ پناهی ] sığınma.
      penbe (F.) [ 1 [ پناهی .pamuk. 2.pembe.
      penc (F.) [ پنج ] beş.
      pence (F.) [ پنجه ] pençe.
      pencidü bk. pencüdü.
      pencise bk. pencüse.
      penciyek bk. pencüyek.
      [CENTER] [/CENTER]

      تعليق


      • #48
        pencüdü (F.) [ پنج و دو ] beş ve iki.
        pencüse (F.) [ پنج و سه ] beş ve üç.
        pencüyek (F.) [ پنج و یک ] beş ve bir.
        pençe (F.) [ پنجه ] pençe.
        pend (F.) [ پند ] öğüt.
        pendname (F.) [ پندنامه ] öğüt kitabı.
        penîr (F.) [ پنير ] peynir.
        per (F.) [ 1 [ پر .kanat. 2.kuşların iri tüyü, yelek.
        perakende (F.) [ 1 [ پراکنده .dağınık. 2.toptan olmayan.
        perçem (F.) [ 1 [ پرچم .kakül. 2.yele. 3.bayrak. 4.bayrak püskülü.
        perdedar (F.) [ پرده دار ] kapı görevlisi.
        perend (F.) [ پرند ] atlas.
        perende (F.) [ 1 [ پرنده .kuş. 2.takla.
        perest (F.) [ پرست ] tapan.
        perestâr (F.) [ 1 [ پرستار .tapan. 2.besleme. 3.dalkavuk.
        perestîde (F.) [ 1 [ پرستيده .tapınılan. 2.taparcasına sevilen, sevgili.
        perestiş (F.) [ 1 [ پرستش .tapınma. 2.taparcasına sevme.
        perestişgâh (F.) [ پرستش ] mabet, tapınak.
        perestişkâr (F.) [ 1 [ پرستشکار .tapan. 2.taparcasına seven.
        perestişkârâne (F.) [ پرستشکارانه ] taparcasına.
        perestû (F.) [ پرستو ] kırlangıç.
        pergâl (F.) [ پرگال ] pergel.
        pergâr (F.) [ پرگار ] pergel.
        perhizkâr (F.) [ پرهيزکار ] sakınan.
        perîçihre (F.) [ 1 [ پری چهره .peri kadar güzel yüzlü.
        perihan (F.) [ پری خان ] peri padişahı.
        perîpeyker (F.) [ پری پيکر ] peri kadar güzel yüzlü.
        perîşan (F.) [ 1 [ پریشان .dağınık. 2.kötü durumda, perişan.
        perişan olmak darmadağın olmak.
        perîşanhal (F.-A.) [ پریشان حال ] hali perişan olan.
        perîveş (F.) [ پری وش ] peri gibi güzel.
        perniyân (F.) [ پرنيان ] işlemeli atlas.
        pertavsız (F.) büyüteç.
        pertev (F.) [ پرتو ] ışık.
        pertevsuz (F.) [ پرتوسوز ] büyüteç.
        pervâ (F.) [ 1 [ پروا .çekinme. 2.korku.
        pervâne (F.) [ 1 [ پروانه .pervane böceği. 2.fırıldak, pervane. 3.ulak.
        pervâneveş (F.) [ پروانه وش ] pervane gibi.
        pervâsız (F.-T.) [ 1 [ پرواسز .çekinmeyen. 2.korkmayan.
        pervaz (F.) [ 1 [ پرواز .uçma. 2.saçak.
        perver (F.) [ پرور ] yetiştiren, eğiten, büyüten, besleyen.
        perverde etmek beslemek, gütmek.
        perverdigâr (F.) [ پروردگار ] Tanrı.
        pervin (F.) [ پروین ] Ülker, Süreyya.
        pes (F.) [ پس ] arka.
        pesend (F.) [ پسند ] beğenen.
        pesendîde (F.) [ پسندیده ] beğenilmiş, makbul.
        pesmânde (F.) [ پس مانده ] arta kalan.
        peszinde (F.) [ پس زنده ] geriye kalan, yaşayan son örnekler.
        peşîman (F.) [ پشيمان ] pişman.
        peşin (F.) [ پيشين ] önceden.
        peşm (F.) [ پشم ] yün.
        [CENTER] [/CENTER]

        تعليق


        • #49
          peşşe (F.) [ پشه ] sivrisinek.
          peşşebend (F.) [ پشه بند ] cibinlik.
          peştemal (F.) [ پشتمال ] peştemal, hamam havlusu.
          peyâm (F.) [ پيام ] haber.
          peyamber (F.) [ پيامبر ] peygamber.
          peydâ (F.) [ پيدا ] ortada, açıkta.
          peyderpey (F.) [ پی در پی ] peşpeşe, ardy sıra.
          peygam (F.) [ پيغام ] haber.
          peygamber (F.) [ 1 [ پيغمبر .peygamber. 2.haberci.
          peyk (F.) [ پيک ] ulak.
          peykân (F.) [ پيکان ] temren.
          peyke (F.) [ پيکه ] sedir, kanepe.
          peyker (F.) [ پيکر ] yüz.
          peymâ (F.) [ پيما ] yol alan, kateden, ölçen.
          peymâne (F.) [ پيمانه ] kadeh.

          pîl (F.) [ پيل ] fil.
          pinhan (F.) [ پنهان ] gizli, saklı.
          pîr (F.) [ 1 [ پير .yaşlı. 2.tarikat kurucusu.
          pîrahen (F.) [ پيراهن ] gömlek, mintan.
          pîrâye (F.) [ پيرایه ] süs.
          pîrezen (F.) [ پيره زن ] yaşlı kadın.
          pistan (F.) [ پستان ] meme.
          piste (F.) [ پسته ] fıstık.
          pîş (F.) [ 1 [ پيش .ön. 2.yan. 3.huzur. 4.önce.
          pîşânî (F.) [ پيشانی ] alın.
          pîşdar (F.) [ پيشدار ] öncü.
          pîşe (F.) [ 1 [ پيشه .meslek. 2.sanat. 3.huy.
          pîşekâr (F.) [ 1 [ پيشه کار .sanatçı. 2.meslek sahibi. 3.ortaoyununda oyunu
          başlatan sanatçı.
          pîşgâh (F.) [ 1 [ پيشگاه .ön. 2.huzur.
          pîşgîr (F.) [ پيشگير ] peşkir.
          pîşîn (F.) [ پيشين ] peşin.
          pîşva (F.) [ پيشوا ] önder, lider.
          piyâde (F.) [ 1 [ پياده .yaya, yürüyen. 2.askerlikte piyade sınıfy. 3.satranç
          taşlarından paytak.
          piyâle (F.) [ 1 [ پياله .kadeh. 2.şarap kadehi.

          post (F.) [ 1 [ پست .hayvan derisi. 2.post. 3.makam.
          postîn (F.) [ پستين ] kürk.
          postnişin (F.) [ 1 [ پست نشي ن .postta oturan. 2.pîre vekaletle postta oturan, tekke
          şeyhi.

          pûd (F.) [ پود ] argaç, dokumada enine dokunulan ip.
          puhte (F.) [ پخته ] pişmiş, pişkin, olgun.
          pul (F.) [ پول ] para.
          pûlâd (F.) [ پولاد ] çelik, polat.
          pulat (F.) [ پولاد ] çelik, polat.
          pur (F.) [ پر ] dolu.
          pûr (F.) [ پور ] oğul.
          pûş (F.) [ پوش ] giyen, örten.
          pûşîde (F.) [ 1 [ پوشيده .örtülü. 2.gizli. 3.kapalı. 4.örtü.
          pûte (F.) [ پوته ] pota.
          pûyân (F.) [ 1 [ پویان .koşan, hızla giden. 2.geçip giden.
          pûyân olmak geçip gitmek.
          pûziş (F.) [ پوزش ] özür.

          pür (F.) [ پر ] dolu.
          pürhûn (F.) [ پرخون ] kan dolu, kanlı.
          pürsükût (F.-A.) [ پرسکوت ] derin sessizlik içinde.
          pürz (F.) [ پرز ] hav, kumaş havı.
          püser (F.) [ پسر ] oğul.
          püşt (F.) [ 1 [ پشت .arka. 2.sırt. 3.homoseksüel erkek.
          püştîban (F.) [ 1 [ پشتيبان .destek. 2.destek veren
          [CENTER] [/CENTER]

          تعليق


          • #50
            ra’d (A.) [ رعد ] gökgürültüsü.
            ra’nâ (A.) [ رعنا ] güzel, hoş.
            ra’şe (A.) [ رعشه ] titreme.
            ra’şe vermek titretmek.
            ra’şedâr (A.-F.) [ رعشه دار ] titrek, titreyen.
            rabb (A.) [ 1 [ رب .Tanrı, . 2.efendi.
            rabbânî (A.) [ 1 [ ربانی .tanrısal, ilahî. 2.Tanrı’dan başka bir şey düşünmeyen.
            rabbî (A.) [ ربی ] Tanrım.
            râbıta (A.) [ 1 [ رابظه .bağ, ilişki, temas. 2.sıra, düzen.
            râbıtadar (A.-F.) [ رابطه دار ] bağlantılı, ilintili.
            râbi (A.) [ رابع ] dördüncü.
            râbian (A.) [ رابعا ] dördüncüsü.
            rabt (A.) [ ربط ] bağlama.
            rabt edilmek bağlanmak, tutturulmak.
            rabt etmek bağlamak, tutturmak.
            rabt olunmak bağlanmak, tutturulmak, ilişkilendirilmek.
            râci (A.) [ 1 [ راجی .rica eden. 2.ümitli.
            raci olmak (A.-T.) ait olmak, dönük olmak, yönelik olmak.
            râci’ (A.) [ 1 [ راجع .hakkında. 2.dönen.
            racîm (A.) [ رجيم ] taşlanmış, recmedilmiş.
            radde (A.) [ 1 [ راده .derece. 2.civar.
            rağbet (A.) [ 1 [ رغبت .istek. 2.ilgi duyma.
            rağbet etmek ilgi duymak.
            râh (F.) [ راه ] yol.
            râhib (A.) [ راهب ] rahip.
            rahîm (A.) [ 1 [ رحيم .merhametli. 2.merhamet eden Tanrı.
            rahl (A.) [ رحل ] semer.
            rahm (A.) [ رحم ] acıma, merhamet.
            rahm etmek acımak, merhamet etmek.
            rahm (A.) [ رحم ] rahim, döl yatağı.
            rahman (A.) [ رحمان ] merhametli Tanrı.
            rahmet (A.) [ 1 [ رحمت .acıma, merhamet. 2.yağmur.
            râhname (F.) [ راهنامه ] yol haritası.
            rahne (F.) [ 1 [ رخنه .yarık, gedik. 2.bozukluk.
            rahnedar etmek 1.gedik açmak. 2.zarar vermek.
            rahnedar olmak 1.yarılmak, gedik açılmak. 2.bozulmak, zarar görmek.
            rahnüma (F.) [ راهنما ] yol gösteren, kılavuz.
            rahşan (F.) [ رخشان ] parlak.
            rahşende (F.) [ رخشنده ] parlayan.
            raht (F.) [ 1 [ رخت .ev eşyası. 2.koşum takımı.
            rahvar (F.) [ راهوار ] atın eşkin yürümesi.
            râhzen (F.) [ راهزن ] yol kesen, haydut.
            raiyyet (A.) [ رعيت ] halk, hükümdar tebası.
            râkım (A.) [ 1 [ راقم .yazan. 2.deniz seviyesinden yükseklik.
            rakîb (A.) [ رقيب ] rakip.
            râkib (A.) [ 1 [ راکب .binen. 2.binici.
            râkib olmak binmek.
            râkiben (A.) [ راکبا ] binerek.
            râkid (A.) [ راکد ] durgun.
            rakik (A.) [ 1 [ رقيق .ince. 2.hassas. 3.köle.
            rakkas (A.) [ 1 [ رقاص .dansçı. 2.sarkaç.
            rakkase (A.) [ رقاصه ] dansöz, çengi.
            raks (A.) [ رقص ] dans.
            raks etmek dans etmek.
            râm (F.) [ رام ] itaat eden, boyun eğen.
            râm etmek boyun eğdirmek, itaat ettirmek.
            râm olmak boyun eğmek, itaat etmek.
            ramak (A.) [ 1 [ رمق .çok az. 2.son nefeslik hayat.
            ramak kalmak çok az bir şey kalmak.
            ramazaniye (A.) [ رمضانيه ] ramazan kasidesi.
            raptetmek (A.-T.) bağlamak, tutturmak, ilişkilendirmek.
            rasad (A.) [ 1 [ رصد .gözlem. 2.gözetleme.
            rasad edilmek gözlemlenmek.
            rasad etmek 1.gözlem yapmak. 2.gözetlemek.
            rasadhane (A.-F.) [ رصدخانه ] gözlemevi.
            rasadî (A.) [ رصدی ] gözlemle ilgili.
            râsih (A.) [ 1 [ راسخ .derin din bilgisi olan. 2.temeli sağlam olan.
            rassad (A.) [ رصاد ] gözlemci, gözlem yapan.
            râst (F.) [ 1 [ راست .doğru. 2.düz. 3.sağ.
            râstbin (F.) [ راست بين ] gerçekçi, doğruları gören.
            râstgû (F.) [ راست گو ] doğru sözlü.
            râstperverâne (F.) [ راست پرورانه ] doğruluktan yana.
            ratbüyâbis (A.) [ 1 [ رطب و یابس .yaş ve kuru. 2.düşünmeden konuşan, boşboğaz.
            râtib (A.) [ راطب ] nemli, rutubetli.
            râtibe (A.) [ راتبه ] aylık, maaş.
            ratl (A.) [ 1 [ رطل .hemen hemen bir litrelik sıvı ölçeği. 2.kadeh.
            rauf (A.) [ رؤف ] esirgeyici.
            râvi (A.) [ 1 [ راوی .rivayet eden. 2.anlatan, hikaye eden.
            ravza (A.) [ روضه ] bahçe.
            ravza-i mutahhara [ روضهء مطهره ] Hz. Muhammedin mezarının bulunduğu yer.
            rây (A.) [ 1 [ رای .fikir. 2.oy.
            râyât (A.) [ رایات ] sancaklar.
            rayb (A.) [ ریب ] kuşku, şüphe.
            râyet (A.) [ رایت ] sancak.
            râygân (F.) [ رایگان ] parasız, bedava.
            râyic (A.) [ رایج ] yaygın, revaçta.
            râyiha (A.) [ رایحه ] koku.
            râyihadar (A.-F.) [ رایحه دار ] kokulu.
            râz (F.) [ راز ] sır.
            râzık (A.) [ رازق ] rızık veren Tanrı.
            râzi (A.) [ راضی ] rıza gösteren.

            re’fet (A.) [ رأفت ] esirgeme.
            re’s (A.) [ 1 [ رأس .baş. 2.başkan.
            re’sen (A.) [ رأسا ] doğrudan doğruya, danışmaksızın.
            re’sülmal (A.) [ رأس المال ] sermaye, anapara, kapital.
            re’y (A.) [ رأی ] görüş.
            reâya (A.) [ رعایا ] halk.
            rebî’ (A.) [ ربيع ] bahar.
            recâ (A.) [ 1 [ رجا .ümit. 2.rica.
            recm (A.) [ رجم ] taşlama, taşa tutma.
            recm edilmek taşlanarak öldürülmek.
            recül (A.) [ رجل ] erkek.
            recül-i siyasî [ رجل سياسی ] politikacı.
            recüliyyet (A.) [ رجليت ] erkeklik.
            redd (A.) [ 1 [ رد .geri çevirme. 2.inkar etme.
            redd ü cerh etmek reddedip çürütmek.
            ref’ (A.) [ 1 [ رفع .kaldırma. 2.giderme. 3.yüceltme.
            refâh (A.) [ رفاه ] bolluk.
            refâkat (A.) [ رفاقت ] eşlik.
            refâkat etmek eşlik etmek.
            refakatinde eşliğinde, beraberinde.
            reff (A.) [ رف ] raf.
            refî’ (A.) [ رفيع ] yüksek, yüce.
            refik (A.) [ رفيق ] arkadaş, yoldaş.
            refîka (A.) [ رفيقه ] eş, zevce, hayat arkadaşı.
            reft (F.) [ رفت ] gidiş.
            reftâr (F.) [ 1 [ رفتار .gidiş. 2.davranış.
            reg (F.) [ رگ ] damar.
            regzen (F.) [ رگ زن ] hacamatçı.
            reh (F.) [ ره ] yol.
            rehâ (F.) [ رها ] kurtuluş.
            rehâkâr (F.) [ رهاکار ] kurtarıcı.
            rehavet (A.) [ 1 [ رخاوت .gevşeklik. 2.tembellik.
            rehavetkâr (A.-F.) [ رخاوتکار ] rehavet verici.
            rehber (F.) [ رهبر ] kılavuz.
            rehgüzâr (F.) [ رهگذار ] geçit.
            rehîn (A.) [ رهين ] rehinli, ipotekli.
            rehn (A.) [ رهن ] rehin.
            rehnüma (F.) [ رهنما ] yol gösterici.
            reis (A.) [ رئيس ] başkan.
            rekâket (A.) [ 1 [ رکاکت .kekemelik. 2.söz kusuru.
            rekz (A.) [ رکز ] dikme.
            rekz edilmek dikilmek.
            remîde (F.) [ رميده ] ürkmüş.
            remiz (A.) [ 1 [ رمز .sembol, işaret, rumuz.
            reml (A.) [ 1 [ رمل .kum. 2.remil, falcılık.
            remmal (A.) [ رمال ] falcı.
            remz (A.) [ 1 [ رمز .sembol, işaret. 2.imalı konuşma.
            [CENTER] [/CENTER]

            تعليق


            • #51
              renc (F.) [ رنج ] sıkıntı, zahmet, meşakkat.
              rencber (F.) [ 1 [ رنجبر .sıkıntı çeken. 2.amele, yrgat.
              rencîde (F.) [ رنج دیده ] incinmiş.
              rencîde etmek incitmek.
              rencîde olmak incinmek.
              rencûr (F.) [ رنجور ] hasta.
              reng (F.) [ رنگ ] renk.
              rengâreng (F.) [ رنگارنگ ] renkli, renk renk.
              rengin (F.) [ 1 [ رنگين .renkli. 2.hoş, havalı.
              resâ (F.) [ رسا ] olgun.
              resâil (A.) [ 1 [ رسائل .risaleler. 2.dergiler.
              resm (A.) [ 1 [ رسم .resim. 2.çizme. 3.fotoğraf. 4.tören. 5.usül. 6.vergi.
              resm -i geçit geçit töreni.
              resm-i küşâd [ رسم کشاد ] açılış töreni.
              resmen (A.) [ 1 [ رسما .resmî olarak.. 2.kesinlikle.
              resmiyet bk. resmiyyet.
              resmiyete dökmek resmîleştirmek, resmîlik kazandırmak.
              resmiyyet (A.) [ رسميت ] resmîlik.
              resul (A.) [ 1 [ رسول .elçi. 2.peygamber.
              reşehat (A.) [ رشحات ] sızıntılar.
              reşid (A.) [ 1 [ رشيد .ergin, büluğa ermiş. 2.doğru yolda giden.
              reşk (F.) [ رشک ] kıskançlık.
              reşkâver (F.) [ رشک آور ] kıskandırıcı.
              retküfetk (A.) [ رتق و فتق ] bir işi iyi idare etme.
              revâ (F.) [ روا ] uygun, layık.
              revâbıt (A.) [ روابط ] bağlar, ilgiler, ilişkiler.
              revac (A.) [ رواج ] yaygınlık, revaç, sürüm.
              revaç bk. revac.
              revak (A.) [ 1 [ رواق .sundurma. 2.çardak.
              revân (F.) [ 1 [ روان .giden. 2.akan. 3.ruh.
              revan olmak gitmek, yola koyulmak.
              revgan bk. rugan
              reviş (F.) [ 1 [ روش .gidiş. 2.tarz, yöntem.
              revnak (A.) [ رونق ] parlaklık.
              revnak vermek canlılık kazandırmak.
              revnakbahş (A.-F.) [ رونق بخش ] parlaklık veren, canlılık kazandıran.
              revnakdar (A.-F.) [ رونقدار ] revnaklı.
              revzen (F.) [ روزن ] pencere.
              re'y (A.) [ 1 [ رأی .görüş. 2.oy.
              reyhan (A.) [ ریحان ] fesleğen.
              rez (F.) [ رز ] asma.
              rezâil (A.) [ رذائل ] rezaletler.
              rezâlet (A.) [ رذالت ] rezillik.
              rezzak (A.) [ رزاق ] rızıklandıran.

              rıdvan (A.) [ 1 [ رضوان .cennet. 2.cennetin kapıcısı.
              rıhlet (A.) [ 1 [ رحلت .göçüş. 2.ölme.
              rızâ (A.) [ 1 [ رضا .razılık, memnunluk. 2.istek.
              rızk (A.) [ رزق ] rızık.

              riâyet (A.) [ 1 [ رعایت .uyma. 2.sayma.
              riâyet etmek 1.uymak. 2.saymak.
              riâyetkâr (A.-F.) [ رعایتکار ] saygılı.
              ribâ (A.) [ ربا ] tefecinin aldığı aşırı faiz.
              ribâhar (F.-A.) [ رباخوار ] tefeci.
              ribat (A.) [ 1 [ رباط .konak. 2.han, kervansaray. 3.tekke.
              ric’at (A.) [ 1 [ رجعت .geri dönüş. 2.geri çekilme.
              ricakâr (A.-F.) [ رجاکار ] ricası, yalvarırcasına.
              ricâl (A.) [ 1 [ رجال .erkekler. 2.üst düzeyde bulunanlar.
              ridâ (A.) [ 1 [ ردا .örtü. 2.hırka. 3.derviş postu.
              rie (A.) [ رئه ] akciğer.
              rihlet (A.) [ 1 [ رحلت .göç. 2.ölme.
              rihlet etmek 1.göçmek. 2.ölmek.
              rikâb (A.) [ 1 [ رکاب .üzengi. 2.huzur, kat.
              rikkat (A.) [ 1 [ رقت .incelik, hassaslık. 2.acıma.
              rind (F.) [ رند ] dünyayı umursamayan.
              rîş (F.) [ 1 [ ریش .yara. 2.sakal. 3.kök.
              rîşe (F.) [ ریشه ] kök, saçaklı kök.
              rîşhand (F.) [ ریشخند ] bıyık altından gülüş.
              rişvet (A.) [ رشوت ] rüşvet.
              rivâyât (A.) [ روایات ] rivayetler, söylentiler.
              rivâyet (A.) [ 1 [ روایت .nakletme, hikaye etme. 2.söylenti.
              riyâ (A.) [ ریا ] ikiyüzlü.
              riyâkâr (A.-F.) [ ریاکار ] ikiyüzlü.
              riyâkârâne (A.-F.) [ ریاکارانه ] ikiyüzlüce.
              riyakarlık (A.-F.-T.) ikiyüzlülük.
              riyâset (A.) [ ریاست ] başkanlık.
              riyâset etmek başkanlık yapmak.
              riyâz (A.) [ ریاض ] bahçeler.
              riyâzet (A.) [ ریاضت ] nefsinin isteklerine boyun eğmeden yaşama.
              riyâzî (A.) [ 1 [ ریاضی .matematikçi. 2.matematiksel.
              riyâziyat (A.) [ ریاضيات ] matematik.
              riyâziyatçı (A.-T.) matematikçi.
              riyâziyyûn (A.) [ ریاضيون ] matematikçiler.

              rû (F.) [ رو ] yüz.
              rub’ (A.) [ ربع ] çeyrek, dörtte bir.
              rûbah (F.) [ روباه ] tilki.
              rubaiyat (A.) [ رباعيات ] rubailer.
              rûberû (F.) [ روبرو ] yüzyüze.
              rugan (F.) [ روغن ] yağ.
              rûh (A.) [ روح ] can, ruh.
              ruh (F.) [ رخ ] yanak, yüz.
              ruham (A.) [ رخام ] mermer.
              ruhbân (A.) [ رهبان ] papazlar.
              ruhbâniyyet (A.) [ رهبانيت ] ruhbanlık.
              rûhefza (A.-F.) [ روح افزا ] cana can katan.
              rûhî (A.) [ 1 [ روحی .ruh ile ilgili. 2.ruhsal.
              rûhiyyat (A.) [ روحيات ] psikoloji.
              ruhsâr (F.) [ رخسار ] yüz.
              ruhsat (A.) [ رخصت ] izin.
              ruk’a (A.) [ 1 [ رقعه .pusula. 2.dilekçe. 3.yama.
              rumûz (A.) [ رموز ] işaretler, semboller.
              rûşen (F.) [ 1 [ روشن .aydınlık. 2.açık, aşikar.
              rûşen kılmak açıklamak, söylemek.
              rutûbet (A.) [ رطوبت ] nem.
              rûy (F.) [ روی ] yüz.
              rûy-i zemin (F.) [ 1 [ روی زمين .yeryüzü. 2.yer.
              rûz (F.) [ 1 [ روز .gün. 2.gündüz.
              rûz -i cezâ [ روز جزا ] kıyamet günü.
              rûze (F.) [ روزه ] oruç.
              rûzgâr (F.) [ روزگار ] zaman.
              rûznâmçe (F.) [ روزنامچه ] yevmiye defteri.
              rûzüşeb (F.) [ روز و شب ] gündüz gece.

              rü’yet (A.) [ رؤیت ] görme.
              rübab (A.) [ رباب ] rebap.
              rübai (A.) [ رباعی ] dörtlük, rubai.
              rüchan (A.) [ رجحان ] üstünlük.
              rücû (A.) [ رجوع ] geri dönme.
              rüesâ (A.) [ رؤسا ] başkanlar, reisler.
              rüfekâ (A.) [ رفقا ] arkadaşlar.
              rükn (A.) [ 1 [ رکن .direk, sütun. 2.esas.
              rüsum (A.) [ 1 [ رسوم .vergi. 2.tören.
              rüsûmat (A.) [ رسومات ] gümrük idaresi.
              rüsvâ /y (F.) [ رسوای ] rezil.
              rüşd (A.) [ 1 [ رشد .gelişme. 2.erginlik. 3.doğru yolda gidiş.
              rüşvet (A.) [ رشوت ] rüşvet.
              rüya (A.) [ رویا ] düş.
              rüzgâr (F.) [ 1 [ روزگار .zaman. 2.devir
              [CENTER] [/CENTER]

              تعليق


              • #52
                sâ’î (A.) [ ساعی ] çalışan, gayret eden.
                sâ’î olmak çalışmak, gayret etmek.
                sa’leb (A.) [ ثعلب ] tilki.
                sa’y (A.) [ سعی ] çalışma, çaba gösterme.
                saâdet (A.) [ سعادت ] mutluluk.
                saâdetbahş (A.-F.) [ سعادت بخش ] mutluluk veren.
                saâdetmend (A.-F.) [ سعادتمند ] mutlu, bahtiyar.
                sabâ (A.) [ 1 [ صبا .meltem, gündoğusunden esen yel. 2.sabâ makamı.
                sabâvet (A.) [ صباوت ] çocukluk.
                sâbık (A.) [ 1 [ سابق .eski. 2.bir önceki.
                sâbıka (A.) [ 1 [ سابقه .geçmişte kalan suç. 2.bir insanın geçmişteki hali.
                sâbıküzzikr (A.) [ سابق الذکر ] anılan, zikredilen.
                sabır (A.) [ صبر ] dayanma, kendini tutma.
                sabî (A.) [ 1 [ صبی .bebek. 2.küçük çocuk.
                sâbi’ (A.) [ سابع ] yedinci.
                sâbi’an (A.) [ سابعا ] yedincisi, yedinci olarak.
                sâbi’î (A.) [ صابئی ] yıldıza tapan.
                sâbir (A.) [ صابر ] sabırlı.
                sâbit (A.) [ 1 [ ثابت .kanıtlanmış. 2.yerinde duran.
                sabr (A.) [ صبر ] sabır.
                sabûh (A.) [ صبوح ] sabah içilen şarap.
                sabun (A.) [ صابون ] sabun.
                sabûr (A.) [ صبور ] çok sabırlı.
                sâcid (A.) [ ساجد ] secde eden.
                sad (F.) [ صد ] yüz.
                sadâ (A.) [ صدا ] ses.
                sadâkat (A.) [ صداقت ] bağlılık.
                sadâret (A.) [ صدارت ] sadrazamlık.
                sadâretpenah (A.-F.) [ صدارت پناه ] sadrazam.
                sâdât (A.) [ سادات ] seyyitler.
                sâde (F.) [ 1 [ ساده .basit. 2.yalın. 3.süssüz. 4.sadece.
                saded (A.) [ صدد ] konu, asıl mesele.
                sâdedil (F.) [ 1 [ ساده دل .saf, temiz yürekli. 2.ebleh, bön.
                sâdedilâne (F.) [ ساده دلانه ] safça.
                sadef (A.) [ صدف ] sedef.
                sâdelevh (F.-A.) [ ساده لوح ] saf, temiz yürekli.
                sademat (A.) [ 1 [ صدمات .sadmeler, çarpmalar, darbeler. 2.musibetler.
                sâdık (A.) [ 1 [ صادق .yürekten bağlı olan. 2.doğru.
                sâdıkülkavl (A.) [ صادق القول ] doğru sözlü.
                sâdır (A.) [ صادر ] çıkan.
                sâdır olmak 1.çıkmak, meydana gelmek. 2.imzadan çıkmak.
                sâdire (A.) [ صادره ] çıkan.
                sâdis (A.) [ سادس ] altıncı.
                sâdisen (A.) [ سادسا ] altıncısı, altıncı olarak.
                sadme (A.) [ 1 [ صدمه .çarpma, vurma, tokuşma. 2.musibet.
                sadpâre (F.) [ صدپاره ] yüz parça.
                sadr (A.) [ 1 [ صدر .göğüs. 2.baş. 3.başköşe. 4.sadrazam.
                sadra şifa vermek işe yaramak, rahatlatmak.
                sadr-ı a’zam [ صدر اعظم ] sadrazam.
                sadr-ı esbak [ صدر اسبق ] eski sadrazam.
                sadsâl (F.) [ صدسال ] yüzyıl.
                sâf (A.) [ 1 [ صاف .temiz, arı, halis. 2.açık.
                saf (A.) [ صف ] sıra.
                safâ (A.) [ 1 [ صفا .saflık. 2.gönül rahatlığı, gönlün şen olması.
                safâ eylemek şenlenmek.
                safâbahş (A.-F.) [ صفابخش ] gönüle rahatlık veren.
                safahât (A.) [ صفحات ] aşamalar.
                safbeste (A.-F.) [ صف بسته ] sıralanmış, sıra olmuş.
                safder (A.-F.) [ صفدر ] düşman saflarını yaran, savaşçı.
                safderûn (A.-F.) [ 1 [ صاف درون .saf, yüreği temiz. 2.ebleh, bön.
                safderûnâne (A.-F.) [ صاف درونانه ] safça.
                safdil (A.-F.) [ 1 [ صاف دل .yüreği temiz. 2.saf.
                safdilâne (A.-F.) [ 1 [ صاف دلانه .yürek temizliği ile. 2.safça.
                safdillik (A.-F.-T.) 1.yürek temizliği. 2.saflık.
                saff (A.) [ صف ] sıra, dizi, saf.
                safha (A.) [ 1 [ صفحه .aşama. 2.düz olan yüz. 3.sayfa.
                sâfî (A.) [ صافی ] temiz, arı, halis.
                sâfil (A.) [ سافل ] aşağı, aşağıda.
                safîr (A.) [ صفير ] ıslık.
                safra (A.) [ 1 [ صفره .öd. 2.sarı.
                safsâf (A.) [ صفصاف ] söğüt.
                safsata (A.) [ سفسطه ] doğru olmadığı halde doğru gibi gösterilen düşünce veya
                söz.
                safşikâf (A.-F.) [ صف شکاف ] düşman saflarını yaran savaşçı.
                safşiken (A.-F.) [ صاف شکن ] düşman saflarını yaran savaşçı.
                safvet (A.) [ صفوت ] saflık, temizlik, arılık.
                sâgar (A.) [ ساغر ] kadeh, içki kadehi.
                sagîr (A.) [ 1 [ صغير .küçük. 2.küçük çocuk.
                sağr (A.) [ ثغر ] sınır, hudut.
                sahâ (A.) [ ساخه ] cömertlik, eliaçıklık.
                sâha (A.) [ ساحه ] alan.
                sahâbe (A.) [ صحابه ] Hz. Muhammed’in sohbetlerine katılan müslüman.
                sahâbî (A.) [ صحابی ] Hz. Muhammed’in sohbetlerini katılan müslüman.
                sahâif (A.) [ صحائف ] sayfalar.
                sahâkâr bk. sehâkâr.
                sahâra (A.) [ 1 [ صحاری .çöller. 2.kırlar.
                sahâvet bk. sehâvet.
                sahbâ (A.) [ صهبا ] şarap.
                sahhaf (A.) [ صحاف ] kitapçı.
                sahî (A.) [ سخی ] cömert, eliaçık.
                sâhib (A.) [ صاحب ] sahip.
                sâhibcemâl (A.-F.) [ صاحب جمال ] güzel yüzlü, güzel.
                sâhibe (A.) [ صاحبه ] bayan sahip.
                sâhibkemal (A.-F.) [ صاحب کمال ] olgun insan.
                sâhibkerâmet (A.-F.) [ صاحب کرامت ] keramet sahibi.
                sâhibkıran (A.-F.) [ صاحب قران ] muzaffer hükümdar.
                sâhibnazar (A.-F.) [ صاحب نظر ] görüş sahibi, deneyimli.
                sahife (A.) [ صحيفه ] sayfa.
                sahih (A.) [ 1 [ صحيح .doğru. 2.gerçek.
                sâhil (A.) [ ساحل ] kıyı.
                sâhilhane (A.-F.) [ ساحل خانه ] yalı.
                sâhir (A.) [ 1 [ ساحر .büyücü. 2.büyüleyici.
                sahleb (A.) [ ثعلب ] sâlep.
                sahn (A.) [ 1 [ صحن .avlu. 2.boşluk. 3.sahne. 4.üstü kubbeli alan.
                sahr (A.) [ صخر ] kaya.
                sahra (A.) [ 1 [ صحرا .çöl. 2.kır.
                sahre (A.) [ صخره ] kaya.
                saht (F.) [ 1 [ سخت .çok. 2.katı. 3.şiddetli. 4.güç.
                sahte (F.) [ 1 [ ساخته .yapay, yapma. 2.düzmece. 3.kalp, sahte.
                sahtekâr (F.) [ 1 [ ساخته کار .sahteci. 2.kalpazan.
                sahtiyan (F.) [ سختيان ] işlenmiş cilalı deri.
                sahûr (A.) [ ساحور ] sahur.
                sâib (A.) [ صائب ] isabetli.
                sâibî (A.) [ صائبی ] yıldıza tapan.
                sâid (A.) [ ساعد ] kol, bilek ile dirsek arası.
                sâik (A.) [ سائق ] sevk eden.
                sâika (A.) [ سائقه ] yıldırım.
                sâil (A.) [ 1 [ سائل .dilenci. 2.soran. 3.akan.
                sâim (A.) [ صائم ] oruçlu.
                sâir (A.) [ 1 [ سائر .diğer. 2.gezen.
                sâirfilmenâm (A.) [ سائر فی المنام ] uyurgezer.
                saiy (A.) [ سعی ] çalışma, çaba.
                sâk (A.) [ 1 [ ساق .baldır. 2.sap.
                sakâmet (A.) [ 1 [ سقامت .sakatlık. 2.yanlışlık.
                sâkeyn (A.) [ ساقين ] ikizkenar.
                sâkeyn-i şibh-i münharif [ ساقين شبه منحرف ] yamuk.
                sakf (A.) [ 1 [ سقف .tavan. 2.çatı.
                sâkıb (A.) [ 1 [ ثاقب .delici. 2.parlak yıldız.
                sâkıt (A.) [ 1 [ ساقط .düşük, düşük cenin. 2.düşen.
                sâkıt olmak düşmek.
                sâkî (A.) [ 1 [ ساقی .içki sunan. 2.saka.
                sakil (A.) [ 1 [ ثقيل .ağır. 2.hoş olmayan, yakışmayan.
                sakim (A.) [ سقيم ] hastalıklı, sakat.
                sâkin (A.) [ 1 [ ساکن .yerleşik. 2.kendi halinde.
                sâkit (A.) [ ساکت ] suskun.
                sakka (A.) [ سقا ] saka.
                sâl (F.) [ سال ] yıl.
                salâbet (A.) [ صلابت ] sağlamlık.
                salâh (A.) [ 1 [ صلاح .düzgünlük, yolunda gitme. 2.barış. 3.dine bağlılık.
                salâhiyet (A.) [ صلاحيت ] yetki..
                salâhiyetdâr (A.-F.) [ صلاحيت دار ] yetkili.
                salât (A.) [ صلات ] namaz.
                sâldîde (F.) [ 1 [ سال دیده .yaşlı. 2.deneyimli.
                salib (A.) [ صليب ] haç.
                salîbî (A.) [ صليبی ] haçlı.
                sâlifüzzikr (A.) [ سالف الذکر ] zikredilen, anılan.
                sâlih (A.) [ صالح ] dinin kurallarına uyan.
                sâlik (A.) [ سالک ] tarikat mensubu.
                sâlim (A.) [ 1 [ سالم .sağ, esenlik içinde. 2.sağlam.
                sâlimen (A.) [ سالما ] sağ salim.
                sâlis (A.) [ ثالث ] üçüncü.
                sâlisen (A.) [ ثالثا ] üçüncüsü, üçüncü olarak.
                sâlnâme (F.) [ سالنامه ] yıllık.
                sâlûs (F.) [ سالوس ] iki yüzlü.
                sâmân (F.) [ 1 [ سامان .zenginlik. 2.huzur. 3.düzen.
                sâmî (A.) [ سامی ] yüce.
                sâmi’ (A.) [ سامع ] dinleyen.
                sâmia (A.) [ سامعه ] işitme duyusu.
                samîmâne (A.-F.) [ صميمانه ] içtenlikle.
                samîmî (A.) [ صميمی ] içten.
                samimiyet (A.) [ صميميت ] içtenlik.
                sâmin (A.) [ ثامن ] sekezinci.
                sâminen (A.) [ ثامنا ] sekizincisi, sekizinci olarak.
                sanâyi (A.) [ صنایع ] sanatlar.
                sanâyi -i nefîse [ صنایع نفيسه ] güzel sanatlar.
                sandûk (A.) [ صندوق ] sandık.
                sandukdar (A.-F.) [ صندوقدار ] veznedar.
                sanem (A.) [ 1 [ صنم .put. 2.put kadar güzel.
                sânevî (A.) [ ثانوی ] ikinci.
                sânî (A.) [ ثانی ] ikinci.
                sâni’ (A.) [ 1 [ صانع .yaratıcı, Tanrı. 2.yapan.
                saniye (A.) [ ثانيه ] ikinci.
                sâniyen (A.) [ ثانيا ] ikincisi, ikinci olarak.
                sâr (A.) [ ثار ] öc.
                sarâhat (A.) [ صراحت ] açıklık.
                sarâhaten (A.) [ صراحة ] açıkça.
                sârban (F.) [ ساربان ] kervancı.
                sarf (A.) [ 1 [ صرف .harcama. 2.gramer.
                sarf olunmak harcanmak.
                sarfiyat (A.) [ 1 [ صرفيات .harcamalar. 2.salgılar.
                sârî (A.) [ ساری ] bulaşıcı.
                sarîh (A.) [ صریح ] açık, kuşku götürmeyen.
                sarîhan (A.) [ صریحا ] açıkça.
                sârik (A.) [ سارق ] hırsız.
                sârim (A.) [ صارم ] keskin.
                sarsar (A.) [ صرصر ] fırtına.
                sath (A.) [ سطح ] yüzey, satıh.
                sathî (A.) [ سطحی ] yüzeysel, üstünkörü.
                satl (A.) [ سطل ] kova.
                satvet (A.) [ سطوت ] güçlülük.
                savâb (A.) [ 1 [ ثواب .doğru. 2.dürüstlük.
                savb (A.) [ صوب ] yön.
                savlet (A.) [ صولت ] akın, saldırı.
                savm (A.) [ صوم ] oruç.
                savmaa (A.) [ 1 [ صومعه .manastır. 2.mabet.
                savt (A.) [ صوت ] ses.
                sayd (A.) [ صيد ] av.
                saydgâh (A.-F.) [ صيدگاه ] avlak.
                sâye (F.) [ سایه ] gölge.
                sâyeban (F.) [ 1 [ سایبان .gölgelik. 2.çadır.
                sâyedar (F.) [ سایه دار ] gölgeli.
                sayf (A.) [ صيف ] yaz.
                sayfiye (A.) [ صيفيه ] yazlık.
                sayha (A.) [ صيحه ] haykırış.
                sâyis (A.) [ سایس ] seyis.
                saykal (A.) [ صيقل ] cila.
                saykalkâr (A.-F.) [ صيقلدار ] yaldızcı.
                sayyad (A.) [ صياد ] avcı.
                saz (F.) [ ساز ] enstrüman, saz.

                se (F.) [ سه ] üç.
                seb’ (A.) [ سبع ] yedi.
                seb’in (A.) [ سبعين ] yetmiş.
                seb’ûn (A.) [ سبعون ] yetmiş.
                sebak (A.) [ سبق ] ders.
                sebât (A.) [ ثبات ] yerinden kımıldamama, kararından vazgeçmeme.
                sebâtkâr (A.-F.) [ ثباتکار ] sebat eden.
                sebâyidü (F.) [ سه با دو ] üç ve iki.
                sebbâbe (A.) [ سبابه ] işaret parmağı, şehadet parmağı.
                sebeb (A.) [ سبب ] sebep, neden.
                sebebiyet (A.) [ سببيت ] sebep olma.
                sebebiyet vermek sebep olmak.
                sebed (A.) [ سبد ] sepet.
                sebîke (A.) [ سبيکه ] külçe.
                sebil (A.) [ 1 [ سبيل .yol. 2.su dağıtım yeri, sebil.
                sebk (A.) [ سبک ] üslup.
                sebkat (A.) [ سبقت ] geçme.
                seblâ (A.) [ سبلا ] uzun kirpikli göz.
                sebt (A.) [ ثبت ] kayda geçirme.
                sebt edilmek kayda geçirilmek.
                sebt etmek kayda geçirmek.
                sebû (F.) [ سبو ] testi.
                sebük (F.) [ 1 [ سبک .hafif. 2.kıvrak, çevik. 3.çabuk.
                sebükmağz (F.) [ سبک مز ] dangalak.
                sebükmizac (F.-A.) [ سبک مزاج ] hoppa.
                sebükpây (F.) [ سبک پای ] ayağına çabuk.
                sebükser (F.) [ 1 [ سبک سر .dangalak. 2.aşağılık.
                sebz (F.) [ سبز ] yeşil.
                sebze (F.) [ 1 [ سبزه .çimenlik. 2.sebze.
                sec’ (A.) [ سجع ] seci sanatı. Düzyazıda kafiyelendirme sanatı.
                secâyâ (A.) [ سجایا ] karakterler.
                secdegâh (A.-F.) [ سجده گاه ] secde edilen yer.
                seciyevî (A.) [ سجيوی ] karakter ile ilgili.
                seciyye (A.) [ سجيه ] karakter.
                seciyyesiz (A.-T.) karaktersiz.
                sedâ (A.) [ صدا ] ses.
                sedânüvis (A.-F.) [ 1 [ صدا نویس .teyp. 2.gramofon.
                sedâyâ (A.) [ ثدایا ] memeler.
                sedd (A.) [ 1 [ سد .set. 2.baraj. 3.engel. 3.kapama, tıkama. 4.kapatılma.
                sedd edilmek örtülmek, örülmek, kapatılmak.
                sedefî (A.) [ 1 [ صدفی .sedefli. 2.sedef ile ilgili. 3.sedef rengi.
                [CENTER] [/CENTER]

                تعليق


                • #53
                  sedy (A.) [ ثدی ] meme.
                  sefâhat (A.) [ سفاحت ] sefihlik, zevk ve eğlence düşkünlüğü.
                  sefâin (A.) [ سفائن ] gemiler.
                  sefâlet (A.) [ سفالت ] sefillik.
                  sefâret (A.) [ سفارت ] elçilik, büyükelçilik.
                  sefârethâne (A.-F.) [ سفارت خانه ] elçilik binası, elçilik.
                  sefer (A.) [ 1 [ سفر .yolculuk. 2.savaş. 3.kez.
                  seferber (A.-F.) [ 1 [ سفربر .savaşa gönderilmiş. 2.savaşa hazırlanmış.
                  seferberlik (A.-F.-T.) savaşa hazırlanma hali, savaş hali.
                  seferî (A.) [ 1 [ سفری .yolcu. 2.savaş ile ilgili.
                  seffâh (A.) [ 1 [ سفاح .kandökücü. 2.cömert.
                  seffâk (A.) [ سفاک ] kandökücü.
                  sefîd (F.) [ سفيد ] beyaz, ak.
                  sefih (A.) [ سفيه ] zevk ve eğlence düşkünü.
                  sefil (A.) [ 1 [ سفيل .aşağılık. 2.yoksul.
                  sefile (A.) [ 1 [ سفيله .aşağılık kadın. 2.yoksul kadın. 3.**yasak kelime**.
                  sefîne (A.) [ 1 [ سفينه .gemi. 2.şiir mecmuası.
                  sefir (A.) [ سفير ] elçi.
                  sefirikebir (A.-F.) [ سفيرکبير ] büyükelçi.
                  seg (F.) [ سگ ] köpek.
                  segâbi (F.) [ سگ آبی ] kunduz.
                  sehâ (A.) [ سخا ] cömertlik, eliaçıklık.
                  sehâb (A.) [ سحاب ] bulut.
                  sehâbâlûd (A.-F.) [ سحاب آلود ] bulutlu.
                  sehâkâr (A.-F.) [ سخاکار ] cömert, eliaçık.
                  sehâkârlık (A.-F.-T.) cömertlik, eliaçıklık.
                  sehâvet (A.) [ سخاوت ] cömertlik, eliaçıklık.
                  sehergâh (A.-F.) [ سحرگاه ] seher vakti.
                  seherhîz (A.-F.) [ سحرخيز ] seher vakti kalkan.
                  sehhâr (A.) [ سحار ] büyüleyici.
                  sehî (F.) [ 1 [ سهی .fidan gibi. 3.düz, doğru.
                  sehîkad (F.-A.) [ سهی قد ] servi boylu, düzgün boylu.
                  sehîkâmet (F.-A.) [ سهی قامت ] servi boylu, düzgün boylu.
                  sehîm (A.) [ سهيم ] pay sahibi.
                  sehl (A.) [ سهل ] kolay.
                  sehm (A.) [ 1 [ سهم .pay. 2.ok.
                  sehm (F.) [ سهم ] korkunç.
                  sehmgîn (F.) [ سهمگين ] korkunç.
                  sehmnâk (F.) [ سهمناک ] korkunç.
                  sehv (A.) [ سهو ] yanılgı.
                  sehven (A.) [ سهوا ] yanlışlıkla.
                  sehviyyât (A.) [ 1 [ سهویات .yanlışlıklar. 2.yanılgılar.
                  sekene (A.) [ سکنه ] oturanlar, sâkinler.
                  sekiz zılı'lı (T.-A.) sekizgen, sekiz kenarlı.
                  sekr (A.) [ سکر ] sarhoşluk.
                  sekrâver (A.-F.) [ سکر آور ] sarhoşluk veren.
                  sekte (A.) [ 1 [ سکته .durma. 2.kesilme.
                  sekte vermek durgunluk vermek, sekteye uğratmak.
                  sektedâr etmek durdurmak, sekteye uğratmak.
                  selâmet (A.) [ سلامت ] esenlik.
                  selâs (A.) [ ثلاث ] üç.
                  selâse (A.) [ ثلاثه ] üç.
                  selâset (A.) [ سلاست ] akıcılık.
                  selâsil (A.) [ سلاسل ] zincirler.
                  selâsîn (A.) [ ثلثين ] otuz.
                  selâsûn (A.) [ ثلثون ] otuz.
                  selâtîn (A.) [ سلاطين ] sultanlar.
                  selb (A.) [ 1 [ سلب .kapma, kendine çekme. 2.inkâr etme.
                  selb etmek 1.kapmak, çekmek, almak. 2.inkâr etmek. 3.yok etmek.
                  selcûkî (A.) [ سلجوقی ] Selçuklu.
                  selef (A.) [ سلف ] öncekiler, önceki görevliler.
                  selh (A.) [ سلخ ] deri yüzme.
                  selhhâne (A.-F.) [ سلخ خانه ] kesim yeri, mezbaha, salhane.
                  selîka (A.) [ سليقه ] güzel konuşma ve yazma yeteneği.
                  selim (A.) [ سليم ] sağlam.
                  selîmülkalb (A.) [ سليم القلب ] temiz yürekli.
                  selîs (A.) [ سليس ] akıcı.
                  sellebâf (A.-F.) [ سله باف ] sepetçi.
                  sem (A.) [ سم ] zehir.
                  sem’ (A.) [ 1 [ سمع .işitme. 2.kulak.
                  semâ (A.) [ سما ] gökyüzü.
                  semâcet (A.) [ سماجت ] çirkinlik.
                  semâhâne (A.-F.) [ سماع خانه ] mevlevî dervişlerinin semâ ettikleri özel mekan.
                  semahat (A.) [ سماحت ] iyilikseverlik.
                  semân (A.) [ ثمان ] sekiz.
                  semânun (A.) [ ثمانون ] seksen.
                  semâvât (A.) [ سموات ] gökler.
                  semâvî (A.) [ 1 [ سماوی .gök ile ilgili. 2.tanrısal.
                  semdâr (A.-F.) [ سمدار ] zehirli.
                  semek (A.) [ سمک ] balık.
                  semen (A.) [ ثمن ] değer, kıymet.
                  semen (A.) [ سمن ] semizlik.
                  semen (F.) [ سمن ] yasemin.
                  semenber (F.) [ سمنبر ] yasemin göğüslü.
                  semend (F.) [ سمند ] güzel ve çevik at.
                  semer (A.) [ 1 [ ثمر .meyva. 2.ürün. 3.sonuç.
                  semerât (A.) [ 1 [ ثمرات .meyvalar. 2.ürünler. 3.sonuçlar.
                  semere (A.) [ 1 [ ثمره .meyva. 2.ürün. 3.sonuç.
                  semere vermek 1.meyva vermek. 2.sonuç vermek.
                  semeredâr (A.-F.) [ 1 [ ثمره دار .meyvalı. 2.ürün veren. 3.sonuç veren.
                  semî (A.) [ سميع ] çok iyi işiten.
                  semîn (A.) [ ثمين ] değerli.
                  semin (A.) [ سمين ] semirmiş, semiz.
                  semmûr (A.) [ سمور ] samur.
                  semra (A.) [ سمرا ] esmer.
                  semt (A.) [ 1 [ سمت .taraf. 2.yöre. 3.mahalle.
                  senâ (A.) [ ثنا ] övgü.
                  senâ etmek övmek.
                  senâgû (A.-F.) [ ثناگو ] öven.
                  senâhân (A.-F.) [ ثناخوان ] öven.
                  senâkâr (A.-F.) [ ثناکار ] öven.
                  senâya (A.) [ ثنایا ] ön dişler.
                  sencîde (F.) [ سنجيده ] tartılı.
                  sene (A.) [ سنه ] yıl.
                  sene -i hicriyye [ سنهء هجریه ] hicrî yıl.
                  sene -i kameriyye [ سنهء قمریه ] kamerî yıl.
                  sene -i mîlâdiyye [ سنه< ميلادیه ] miladî yıl.
                  sene -i şemsiyye [ سنهء شمسيه ] şemsî yıl.
                  senebesene (A.-F.) [ سنه بسنه ] yıldan yıla.
                  sened (A.) [ 1 [ سند .belge. 2.tapu.
                  senedât (A.) [ سندات ] belgeler.
                  senevât (A.) [ سنوات ] yıllar.
                  senevî (A.) [ سنوی ] yıllık.
                  seng (F.) [ سنگ ] taş.
                  sengdil (F.) [ سنگ دل ] taş yürekli, acımasız.
                  sengdilâne (F.) [ سنگ دلانه ] acımasızca.
                  sengîn (F.) [ 1 [ سنگين .ağır. 2.taştan.
                  senglâh (F.) [ سنگلاخ ] taşlık arazi.
                  sengtıraş (F.) [ سنگ تراش ] taş ustası.
                  seniyye (A.) [ سنيه ] ulu, yüce.
                  sepîd (F.) [ سپيد ] beyaz, ak.
                  sepîdedem (F.) [ سپيده دم ] tan ağartısı.
                  ser (F.) [ 1 [ سر .baş. 2.başkan. 3.uç.
                  serâ (A.) [ ثرا ] toprak.
                  serâ (F.) [ سرا ] saray.
                  serâb (A.) [ سراب ] serap.
                  serâğâz (F.) [ سرآغاز ] başlangıç.
                  serâir (A.) [ سرائر ] sırlar.
                  serâmed (F.) [ سرآمد ] ileri gelen, &#246;nde gelen.
                  serâmedân (F.) [ سر آمدان ] ileri gelenler, &#246;nde gelenler.
                  serâpâ (F.) [ سراپا ] baştan ayağa, bir baştan bir başa, tüm.
                  serâperde (F.) [ 1 [ ساراپرده .saray perdesi. 2.otağ.
                  serâser (F.) [ سراسر ] bir baştan bir başa.
                  serâsîme (F.) [ سراسيمه ] afallamış, sersemleşmiş.
                  serasker (F.-A.) [ 1 [ سرعسکر .başkomutan. 2.savunma bakanı, harbiye nazırı.
                  399
                  seraskerî (F.-A.) [ 1 [ سرعسکری .başkomutanlık. 2.savunma bakanlığı, harbiye
                  nazırlığı.
                  serây (F.) [ سرای ] saray.
                  serbeser (F.) [ سربسر ] bir baştan bir başa.
                  serbest (F.) [ 1 [ سربست .&#246;zgür. 2.kayıtsız.
                  serbestî (F.) [ سربستی ] serbestlik.
                  serbesücûd (F.-A.) [ سر بسجود ] alnı secdede.
                  serbülend (F.) [ سربلند ] başı yüce, yücebaşlı..
                  serçeşme (F.) [ 1 [ سرچشمه .kaynak. 2.pınarbaşı. 3.&#246;nder.
                  serd (A.) [ سرد ] düzgün dile getirme.
                  serd (F.) [ 1 [ سرد .soğuk. 2.sert, haşin.
                  serd etmek dile getirmek.
                  serdâr (F.) [ 1 [ سردار .&#246;nder. 2.komutan, başkomutan.
                  serden geçmek başından vazgeçmek, &#246;lümü g&#246;ze almak.
                  serefrâz (F.) [ 1 [ سرافراز .başı yüce. 2.başta gelen.
                  serencâm (F.) [ 1 [ سرانجام .son. 2.başa gelen olay.
                  seretân (A.) [ سرطان ] yengeç.
                  serfirâz (F.) [ سرفراز ] başı yüce.
                  serfürû (F.) [ سرفرو ] başı &#246;nde, başı eğik, itaat eden.
                  serfürû etmek 1.itaat etmek. 2.başını eğmek. 3.düşünceye dalmak.
                  sergerdân (F.) [ 1 [ سرگردان .avare, aylak. 2.şaşkın.
                  sergüzeşt (F.) [ سرگذشت ] macera, serüven.
                  serhad (F.-A.) [ سرحد ] sınır.
                  serheng (F.) [ سرهنگ ] çavuş.
                  serî (A.) [ سریع ] hızlı.
                  serîr (A.) [ سریر ] taht.
                  serîülintikal (A.) [ سریع الانتقال ] kıvrak zekalı.
                  seriyye (A.) [ سریه ] müfreze.
                  serkâtib (F.-A.) [ سرکاتب ] başkâtip.
                  serkerde (F.) [ 1 [ سرکرده .lider, baş. 2.elebaşı.
                  serkeş (F.) [ سرکش ] dikkafalı, inatçı.
                  serkeşî (F.) [ سرکشی ] dikkafalılık, inatçılık.
                  serkûy (F.) [ سرکوی ] sokak başı, mahalle başı.
                  serlevha (F.-A.) [ سرلوحه ] başlık.
                  sermâ (F.) [ 1 [ سرما .soğuk. 2.kış.
                  sermâye (F.) [ 1 [ سرمایه .anapara. 2.genelev kadını.
                  sermâyedâr (F.) [ سرمایه دار ] sermaye sahibi, kapitalist.
                  sermed (F.) [ سرمد ] ebedî, sürekli.
                  sermest (F.) [ سرمست ] sarhoş.
                  sermestî (F.) [ سرمستی ] sarhoşluk.
                  sermuharrir (F.-A.) [ سرمحرر ] başyazar.
                  sermüneccim (F.-A.) [ سرمنجم ] müneccimbaşı.
                  sernâme (F.) [ سرنامه ] mektup başlığı.
                  sernigun (F.) [ سرنگون ] başaşağı, tepetakla.
                  sernigûn olmak tepetakla olmak, başaşağı gelmek, yenilmek.
                  sernüvişt (F.) [ سرنوشت ] yazgı, alın yazısı.
                  serpuş (F.) [ سرپوش ] başlık.
                  serrâc (A.) [ سراج ] saraç.
                  serrâchâne (A.-F.) [ سراج خانه ] saraçhane.
                  serserî (F.) [ 1 [ سرسری .aylak. 2.anlamsız.
                  serşâr (F.) [ سرشار ] dolu, ağzına kadar dolu.
                  sertâpâ (F.) [ سرتاپا ] baştan ayağa, baştanbaşa.
                  sertâser (A.) [ سرتاسر ] baştanbaşa.
                  serv (F.) [ سرو ] servi, selvi.
                  serv -i bülend [ سرو بلند ] boyu servi gibi düzgün ve uzun olan sevgili.
                  serv -i hırâmân [ سرو خرامان ] salınarak yürüyen sevgili.
                  serv -i nihâl [ 1 [ سرو نهال .fidan gibi düz servi. 2.servi boylu güzel.
                  serv -i revân [ 1 [ سرو روان .yürüyen servi. 2.yürüyen servi boylu güzel.
                  servendâm (F.) [ سرواندام ] servi boylu.
                  server (F.) [ سرور ] &#246;nder, lider, baş.
                  serverân (F.) [ سروران ] &#246;nderler, liderler, başlar.
                  servet (A.) [ 1 [ ثروت .zenginlik, varlık. 2.ekonomi.
                  servistân (F.) [ سروستان ] servilik.
                  servkadd (F.-A.) [ سروقد ] servi boylu.
                  serzeniş (F.) [ سرزنش ] sitem, başa kakma.
                  serzenişkâr (F.) [ سرزنشکار ] sitem edici.
                  setr (A.) [ ستر ] &#246;rtme, gizleme.
                  setr etmek &#246;rtmek, gizlemek, kamufle etmek.
                  settâr (A.) [ 1 [ ستار .&#246;rten. 2.günahları &#246;rten Tanrı.
                  sevâb (A.) [ 1 [ ثواب .sevap. 2.hayır, iyilik.
                  sevâbit (A.) [ ثوابت ] yıldızlar.
                  sevâd (A.) [ 1 [ سواد .karalık. 2.karalama, yazma.
                  sevâhil (A.) [ سواحل ] kıyılar.
                  sevb (A.) [ ثوب ] giysi.
                  sevdâ (A.) [ 1 [ سودا .kara, siyah. 2.insan yapısında bulunan d&#246;rt maddeden biri.
                  sevdâzede (F.) [ سودازده ] sevdalı.
                  seviyye (A.) [ سویه ] düzey.
                  sevk (A.) [ سوق ] g&#246;nderme.
                  sevk -i tabi’î [ سوق طبيعی ] içgüdü.
                  sevk etmek g&#246;ndermek, y&#246;nlendirmek, g&#246;türmek.
                  sevkülceyş (A.) [ سوق الجيش ] strateji.
                  sevkülceyşî (A.) [ سوق الجيشی ] stratejik.
                  sevr (A.) [ 1 [ ثور .boğa. 2.&#246;küz. 3.boğa burcu.
                  seyâhat (A.) [ سياحت ] gezi.
                  seyelân (A.) [ سيلان ] akış, akma.
                  seyf (A.) [ سيف ] kılıç.
                  seyfiyye (A.) [ سيفيه ] asker kesimi.
                  seyl (A.) [ سيل ] sel.
                  seylâb (A.-F.) [ سيلاب ] sel suyu.
                  seylâbe (A.-F.) [ سيلابه ] sel suyu.
                  seylhîz (A.-F.) [ سيلخيز ] su taşkını, taşkın.
                  seyr (A.) [ 1 [ سير .seyir. 2.yürüme. 3.gezi. 4.izleme.
                  seyr etmek izlemek.
                  seyrân (A.) [ سيران ] gezinme.
                  seyrangâh (A.-F.) [ سيرانگاه ] gezinti yeri.
                  seyrfilmenâm (A.) [ سير فی المنام ] uyurgezer.
                  seyrüsefer (A.) [ سير و سفر ] trafik, gidişgeliş.
                  seyyâh (A.) [ 1 [ سياح .gezgin. 2.turist.
                  seyyâhin (A.) [ 1 [ سياحين .gezginler. 2.turistler.
                  seyyâl (A.) [ سيال ] akışkan.
                  seyyâle (A.) [ 1 [ سياله .akıntı. 2.sıvı.
                  seyyar (A.) [ 1 [ سيار .taşınabilir. 2.gezen.
                  seyyârât (A.) [ سيارات ] gezegenler.
                  seyyâre (A.) [ سياره ] gezegen.
                  seyyiât (A.) [ 1 [ سيئات .günahlar. 2.k&#246;tülükler. 3.olumsuzluklar.
                  seyyib (A.) [ ثيب ] dul kadın.
                  seyyibât (A.) [ ثيبات ] dul kadınlar.
                  seyyibe (A.) [ ثيبه ] dul kadın.
                  seyyid (A.) [ 1 [ سيد .Hz. Hasan’yn soyundan gelen. 2.efendi. 3.ağa. 4.başkan.
                  seyyie (A.) [ 1 [ سيئه .günah. 2.k&#246;tülük.
                  sezâ (F.) [ سزا ] layık, yaraşır.
                  sezâvar (F.) [ سزاوار ] layık, yaraşır.

                  sıbt (A.) [ سبط ] torun.
                  sıbyân (A.) [ صبيان ] çocuklar.
                  sıddık (A.) [ صدیق ] s&#246;zünün eri.
                  sıdk (A.) [ 1 [ صدق .doğruluk. 2.kalp temizliği.
                  sıfat (A.) [ صفت ] &#246;zellik, vasıf.
                  sıfât (A.) [ صفات ] &#246;zellikler, vasıflar.
                  sıfr (A.) [ صفر ] sıfır.
                  sığâr (A.) [ صغار ] küçükler.
                  sığar (A.) [ صغر ] küçüklük.
                  sıhhat (A.) [ 1 [ صحت .doğruluk. 2.sağlık.
                  sıhhî (A.) [ صحی ] sağlıkla ilgili.
                  sıhhiye (A.) [ صحيه ] sağlık işleri dairesi.
                  sıhr (A.) [ صهر ] evlilikten doğan akrabalık.
                  sıhriyet (A.) [ صهریت ] evlilikten doğan akrabalık, kan bağı.
                  sıklet (A.) [ 1 [ ثقلت .ağırlık. 2.sıkıntı.
                  sıklet vermek ağırlık vermek, rahatsız etmek, sıkıntı vermek.
                  sıla (A.) [ صله ] yakınlarını ziyarete gitme &#246;zlemi.
                  sıla -i rahm [ صلهء رحم ] yakınlarını ziyaret edip &#246;zlem gidermek.
                  sıle (A.) [ صله ] şaire verilen para &#246;dülü.
                  sımt (A.) [ سمط ] dizi.
                  sınâ’î (A.) [ 1 [ صناعی .sanatla ilgili. 2.sanayi ile ilgili.
                  sınâat (A.) [ 1 [ صناعت .sanat. 2.sanayi.
                  sınâât (A.) [ صناعات ] sanatlar.
                  sınâât -ı edebî [ صناعات ادبی ] edebî sanatlar.
                  sınf (A.) [ صنف ] sınıf.
                  sırâc (A.) [ سراج ] kandil.
                  sırât (A.) [ صراط ] yol.
                  sırât -ı müstakîm [ 1 [ صراط مستقيم .doğru yol. 2.sırat k&#246;prüsü.
                  sırf (A.) [ صرف ] sadece, yalnız.
                  sırr (A.) [ سر ] giz, sır.
                  sıyâm (A.) [ صيام ] oruç.
                  sıyânet (A.) [ صيانت ] koruma.

                  sî (F.) [ سی ] otuz.
                  siâyet (A.) [ سعایت ] çekiştirme, dedikodu.
                  sîb (F.) [ سيب ] elma.
                  sicill (A.) [ سجل ] kayıt kütüğü.
                  sidrenişin (A.-F.) [ سدره نشين ] sidretülmüntehâda oturan melek.
                  sidretülmüntehâ (A.) [ سدرة المنتها ] uzayda bulunduğu varsanılan ve &#246;tesine
                  geçilemeyen bir ağaç.
                  sifâl (F.) [ سفال ] çanak ç&#246;mlek.
                  sifâlîn (F.) [ سفالين ] topraktan yapılmış.
                  sih (F.) [ سيخ ] şiş.
                  sihâm (A.) [ 1 [ سهام .oklar. 2.paylar.
                  sihir (A.) [ سحر ] büyü.
                  sihr (A.) [ سحر ] sihir, büyü.
                  sihrâmîz (A.-F.) [ سحر آميز ] büyüleyici.
                  sihrbâz (A.-F.) [ 1 [ سحرباز .sihirbaz. 2.büyücü.
                  sika (A.) [ ثقه ] güvenilir kişi.
                  sikke (A.) [ 1 [ سکه .madenî para. 2.mevlevî külahı.
                  [CENTER] [/CENTER]

                  تعليق


                  • #54
                    sikkîn (A.) [ سکين ] bıçak.
                    silâhdâr (A.-F.) [ سلاحدار ] silahtar.
                    sîlî (F.) [ سيلی ] tokat, sille.
                    silk (A.) [ 1 [ سلک .dizi. 2.iplik. 3.meslek.
                    sill (A.) [ سل ] verem.
                    sillürrie (A.) [ سل الرئه ] akciğer veremi.
                    silsile (A.) [ 1 [ سلسله .zincir. 2.hanedan. 3.sıradağ. 4.dizi.
                    silsile -i merâtib [ سلسلهء مراتب ] hiyerarşi.
                    sîm (F.) [ 1 [ سيم .gümüş. 2.gümüş tel. 3.gümüş para.
                    sîmâ (F.) [ 1 [ سيما .yüz. 2.kişi.
                    sîmâb (F.) [ سيماب ] cıva.
                    simât (A.) [ 1 [ سماط .sofra. 2.ziyafet.
                    sîmber (F.) [ سيمبر ] gümüş gibi beyaz g&#246;ğüslü.
                    sîmîn (F.) [ 1 [ سيمين .gümüşten. 2.gümüş gibi beyaz.
                    simsâr (A.) [ سمسار ] komisyoncu.
                    simsâriyye (A.) [ سمساریه ] komisyon ücreti.
                    sîmten (F.) [ سيم تن ] gümüş tenli.
                    sîmurg (F.) [ سيمرغ ] zümrütüanka.
                    sin (A.) [ 1 [ سن .yaş. 2.diş.
                    sinan (A.) [ سنان ] mızrak.
                    sindân (F.) [ سندان ] &#246;rs.
                    sîne (A.) [ 1 [ سينه .g&#246;ğüs. 2.yürek.
                    sine (A.) [ سنه ] uyuklama.
                    sînebend (A.-F.) [ سينه بند ] sütyen.
                    sîneçâk (A.-F.) [ سيه چاک ] g&#246;ğsü parçalanmış, g&#246;ğsü yaralı.
                    sînezen (A.-F.) [ سينه زن ] g&#246;ğsünü d&#246;ven.
                    sînî (F.) [ سينی ] tepsi.
                    sinîn (A.) [ سنين ] yıllar.
                    sinn (A.) [ 1 [ سن .yaş. 2.diş.
                    sinnen (A.) [ سنا ] yaşça.
                    sipâh (F.) [ 1 [ سپاه .ordu. 2.asker.
                    sipâriş (F.) [ سپارش ] ısmarlama.
                    sipâs (F.) [ سپاس ] şükür.
                    sipasgüzâr (F.) [ سپای گزار ] şükreden.
                    sipeh (F.) [ 1 [ سپه .ordu. 2.asker.
                    sipehsâlâr (F.) [ سپه سالار ] başkomutan.
                    sipihr (F.) [ سپهر ] g&#246;kyüzü.
                    sîr (F.) [ سير ] sarmısak.
                    sîr (F.) [ سير ] tok.
                    sirâyet (A.) [ سرایت ] bulaşma, geçme.
                    sirâyet etmek geçmek, bulaşmak.
                    sîret (A.) [ 1 [ سيرت .hal ve gidiş. 2.biyografi.
                    sirişk (F.) [ سرشک ] g&#246;zyaşı.
                    sirişt (F.) [ سرشت ] yaratılış.
                    sirkat (A.) [ سرقت ] hırsızlık.
                    sirkat edilmek çalınmak.
                    sitâre (F.) [ ستاره ] yıldız.
                    sitâyiş (F.) [ ستایش ] &#246;vgü.
                    sitâyişkâr (F.) [ 1 [ ستایشکار .&#246;vücü. 2.&#246;ven.
                    sitebr (F.) [ 1 [ ستبر .kalın. 2.yoğun. 3.kaba.
                    sitem (F.) [ 1 [ ستم .zulüm. 2.haksızlık.
                    sitemdîde (F.) [ ست دیده ] zulme uğramış.
                    sitemger (F.) [ ستمگر ] zalim.
                    sitemkâr (F.) [ ستمکار ] zalim.
                    sitîz (F.) [ 1 [ ستيز .kavga. 2.çekişme.
                    sitîze (F.) [ 1 [ ستيره .kavga. 2.çekişme.
                    sitt (A.) [ ست ] altı.
                    sitte (A.) [ سته ] altı.
                    sittîn (A.) [ ستين ] altmış.
                    sittin sene [ 1 [ ستتين سنه .altmış sene. 2.belirlenemeyecek kadar uzun bir zaman.
                    sivâ (A.) [ سوا ] &#246;te, başka, gayrı.
                    siyâb (A.) [ ثياب ] giysiler.
                    siyâdet (A.) [ 1 [ سيادت .seyyidlik. 2.efendilik.
                    siyâh (F.) [ سياه ] kara.
                    siyâhbaht (F.) [ سياه بخت ] karatalihli.
                    siyâhî (F.) [ 1 [ سياهی .siyahlık. 2.zenci.
                    siyâk u sibak (A.) [ سياق و سباق ] s&#246;zün gelişi.
                    siyâset (A.) [ 1 [ سياست .politika. 2.idam cezası.
                    siyasî (A.) [ 1 [ سياسی .siyasal. 2.politikacı.
                    siyasiyat (A.) [ سياسيات ] politika.
                    siyasiyûn (A.) [ سياسيون ] siyasetçiler, politikacılar.
                    siyeh (F.) [ سيه ] kara, siyah.
                    siyyânen (A.) [ سيانا ] eşit olarak.

                    sôfî (A.) [ صوفی ] tasavvufla ilgilenen, mutasavvıf.
                    sohbet (A.) [ صحبت ] konuşma.

                    sû (F.) [ سو ] y&#246;n, taraf.
                    sû’ (A.) [ سوء ] k&#246;tülük.
                    su’âl (A.) [ سؤال ] soru.
                    su’âl eylemek soru sormak.
                    su’âl olunmak soru sorulmak.
                    su’âlât (A.) [ سؤالات ] sorular.
                    su’bân (A.) [ ثعبان ] ejderha.
                    su’ûbet (A.) [ صعوبت ] güçlük.
                    suâl îrad edilmek soru y&#246;neltmek.
                    sûbesû (F.) [ سوبسو ] her taraf, her tarafta.
                    subh (A.) [ صبح ] sabah.
                    subh ü mesâ [ صبح و مسا ] sabah akşam.
                    subhdem (A.-F.) [ صبح دم ] sabah vakti, sabahleyin.
                    subhgâh (A.-F.) [ صبحگاه ] sabah vakti, sabahleyin.
                    sûd (F.) [ 1 [ سود . kâr, kazanç. 2.yarar.
                    sudâ’ (A.) [ صداع ] baş ağrısı.
                    sûdâger (F.) [ سوداگر ] tüccar.
                    sûdmend (F.) [ سودمند ] yararlı.
                    sudûr (A.) [ 1 [ صدور .çıkış. 2.g&#246;ğüsler.
                    sûf (A.) [ صوف ] yün.
                    suffe (A.) [ صفه ] sofa.
                    sûfî (A.) [ 1 [ صوفی .mutasavvıf. 2.sofu.
                    sûfiyye (A.) [ صوفيه ] mutasavvıflar, tasavvufla uğraşanlar.
                    sufûf (A.) [ صفوف ] sıralar, saflar.
                    sugrâ (A.) [ صغرا ] küçük.
                    suhan (F.) [ سخن ] s&#246;z.
                    sûhân (F.) [ سوهان ] t&#246;rpü.
                    suhen (F.) [ سخن ] s&#246;z.
                    sûhte (F.) [ سوخته ] yanık.
                    suhuf (A.) [ صحف ] sayfalar.
                    sûikasd (A.-F.) [ سوء قصد ] suikast, cana kıyma.
                    sûinazar (A.-F.) [ سوء نظر ] k&#246;tü g&#246;zle bakış.
                    sûiniyet (A.-F.) [ سوء نيت ] k&#246;tü niyet.
                    sûizan (A.-F.) [ سوء ظن ] k&#246;tü kanıya düşme.
                    sûk (A.) [ سوق ] çarşı.
                    sukût (A.) [ سقوط ] düşüş.
                    sulb (A.) [ 1 [ صلب .d&#246;l, soy. 2.katı.
                    sulehâ (A.) [ صلحا ] salih kişiler, iyi amelli kullar.
                    sulh (A.) [ صلح ] barış.
                    sulhâmîz (A.-F.) [ صلح آميز ] barışçıl.
                    sulhen (A.) [ صلحا ] barış yoluyla.
                    sulta (A.) [ سلطه ] baskı.
                    sultân (A.) [ 1 [ سلطان .hükümdar. 2.hükümdar eşi ve kız çocuğu. 3.sevgili.
                    sun’ (A.) [ 1 [ صنع .yapma. 2.yaratma. 3.güç.
                    sun’î (A.) [ صنعی ] yapay.
                    sunûf (A.) [ صنوف ] sınıflar.
                    sûr (A.) [ سور ] hisar.
                    sûr (A.) [ 1 [ صور .boru. 2.kıyamette üflenecek boru.
                    sûr (F.) [ 1 [ سور .düğün. 2.şenlik.
                    sûrâh (F.) [ سوراخ ] delik.
                    surahî (A.) [ صراحی ] sürahi.
                    sûret (A.) [ 1 [ صورت .yüz. 2.çare. 3.biçim. 4.tarz.
                    sûretâ (A.) [ صورتا ] g&#246;rünüşte.
                    sûretger (A.-F.) [ صورتگر ] ressam.
                    sûrnâ (F.) [ سورنا ] zurna.
                    surre (A.) [ 1 [ صره .para kesesi. 2.hükümdar tarafından Mekke’ye g&#246;nderilen
                    paralar ve armağanlar.
                    sûsen (F.) [ سوسن ] susam.
                    sûsmâr (F.) [ سوسمار ] kertenkele.
                    sutûh (A.) [ سطوح ] yüzeyler, satıhlar.
                    sutûr (A.) [ سطور ] satırlar.
                    suver (A.) [ 1 [ صور .yüzler. 2.çareler. 3.biçimler. 4.tarzlar.
                    sûy (F.) [ سوی ] y&#246;n, taraf.
                    sûz (F.) [ 1 [ سوز .yanma. 2.yakma. 3.ateş. 4.yakan.
                    sûzân (F.) [ 1 [ سوزان .yakıcı. 2.yanıcı.
                    sûzen (F.) [ سوزن ] iğne.
                    sûzende (F.) [ سوزنده ] yakıcı.
                    sûziş (F.) [ سوزش ] yanma, yangı.
                    sûznâk (F.) [ سوزناک ] yakıcı.

                    sübhan (A.) [ سبحان ] Tanrı.
                    sübhânî (A.) [ سبحانی ] tanrısal.
                    sübût (A.) [ 1 [ ثبوت .sabitleşme. 2.gerçekleşme. 3.kanıtlanma.
                    sübût bulmak gerçekleşmek, olmak.
                    sücûd (A.) [ سجود ] secde etme, yere kapanma.
                    südde (A.) [ 1 [ سده .kapı. 2.eşik.
                    süedâ (A.) [ سؤدا ] kutlu kişiler.
                    süfehâ (A.) [ سفها ] alçaklar, sefihler.
                    süferâ (A.) [ سفرا ] elçiler, büyükelçiler.
                    süflî (A.) [ 1 [ سفلی .aşağı, aşağıda. 2.adi, bayağı.
                    süfte (F.) [ سفته ] delinmiş.
                    süfün (A.) [ سفن ] gemiler.
                    sügur (A.) [ ثغور ] sınırlar.
                    sühan (F.) [ سخن ] s&#246;z.
                    sühandan (F.) [ سخندان ] s&#246;z bilen, s&#246;zden anlayan.
                    sühanperdaz (F.) [ سخن پرداز ] ağzı laf yapan.
                    sühûlet (A.) [ سهولت ] kolaylık.
                    sühûnet (A.) [ سخونت sıcaklık.
                    sükkân (A.) [ سکان oturanlar, sakinler.
                    sükker (A.) [ سکر şeker.
                    sükûn (A.) [ سکون sakinlik, hareketsizlik.
                    sükûnet (A.) [ سکونت .sakinlik, hareketsizlik. 2.rahatlık.
                    sükûnet bulmak yatışmak, sakinleşmek.
                    sükût (A.) [ سکوت ] sessizlik.
                    sülâle (A.) [ سلاله ] soy sop.
                    sülâsâ (A.) [ ثلثا ] salı.
                    süllem (A.) [ سلم ] merdiven.
                    süls (A.) [ ثلث ] üçtebir.
                    sülûk (A.) [ 1 [ سلوک .yola girme. 2.tarikata girme.
                    sülüsân (A.) [ ثلثلان ] üçte iki.
                    süm (F.) [ سم ] toynak.
                    sümpâre (F.) [ سم پاره ] zımpara.
                    sümûm (A.) [ سموم ] zehirler.
                    sünbâde (F.) [ سنباده ] zımpara.
                    sünbül (F.) [ سنبل ] sümbül.
                    sünbüle (A.) [ سنبله ] başak.
                    sünen (A.) [ سنن ] sünnetler.
                    sünûhat (A.) [ سنوحات ] akla gelenler, içe doğanlar.
                    sürâdık (A.) [ سرادق ] saray perdesi.
                    sürb (F.) [ 1 [ سرب .kurşun. 2.kalay.
                    süreyya (A.) [ ثریا ] &#220;lker, Pervin.
                    sürfe (F.) [ سرفه ] &#246;ksürük.
                    sürh (F.) [ 1 [ سرخ .kırmızı, kızıl. 2.kırmızı mürekkep.
                    sürmedan (T.-F.) [ سرمه دان ] sürmelik.
                    sürûd (F.) [ سرود ] şarkı, melodi.
                    sürur (A.) [ سرور ] sevinç.
                    sürûrengîz (A.-F.) [ سرور انگيز ] sevinçli.
                    sürûş (F.) [ سروش ] melek.
                    süst (F.) [ 1 [ سست .gevşek. 2.tembel, uyuşuk.
                    sütre (A.) [ 1 [ ستره .&#246;rtü. 2.perde.
                    sütûde (F.) [ ستوده ] &#246;vülmüş.
                    sütûn (F.) [ ستون ] direk.
                    sütur (F.) [ 1 [ ستور .binek hayvanı. 2.yük hayvanı.
                    süvar (F.) [ 1 [ سوار .binmiş. 2.binen.
                    süvârî (F.) [ 1 [ سواری .binici. 2.atlı asker. 3.gemi kaptanı.
                    süyûf (A.) [ سيوف ] kılıçlar
                    [CENTER] [/CENTER]

                    تعليق


                    • #55
                      tard (A.) [ 1 [ طرد .kovma. 2.g&#246;revden uzaklaştırma.
                      tard etmek kovmak.
                      târem (F.) [ تارم ] kubbe.
                      tarf (A.) [ طرف ] akış.
                      tarfe (A.) [ طرفه ] g&#246;z açıp kapayış.
                      tarfetülayn (A.) [ طرفة العين ] g&#246;z açıp kapayıncaya dek, bir anda.
                      tarh (A.) [ 1 [ طرح .atma. 2.düzenleme. 3.desen. 4.plan.
                      târık (A.) [ طارق ] &#199;ulpan, Zühre, Venüs.
                      târihnüvis (A.-F.) [ تاریخ نویس ] tarihçi, tarih yazarı.
                      târihşinâs (A.-F.) [ تاریخ شناس ] tarihçi.
                      tarîk (A.) [ 1 [ طریق .yol. 2.y&#246;ntem. 3.meslek. 4.tarikat.
                      târîk (F.) [ تاریک ] karanlık.
                      tarrâr (A.) [ طرار ] yankesici.
                      târümâr (F.) [ 1 [ تارومار .dağınık. 2.perişan.
                      târümâr etmek 1.dağıtmak, karıştırmak. 2.perişan etmek.
                      tarümâr olmak 1.dağılmak, karışmak. 2.perişan olmak.
                      târüpûd (F.) [ 1 [ تار و پود .kumaşın ç&#246;zgü ve atkısı. 2.doku.
                      tarz (A.) [ 1 [ طرز .şekil, biçim. 2.y&#246;ntem.
                      tâs (F.) [ تاس ] tas.
                      tasaddî (A.) [ تصدی ] girişme, başlama, el atma.
                      tasaddî etmek girişmek, başlamak, el atmak.
                      tasallut (A.) [ تسلط ] musallat olma.
                      tasannu (A.) [ تصنع ] yapmacık.
                      tasarruf (A.) [ 1 [ تصرف .tutum. 2.elinde bulundurma. 3.para arttırma.
                      tasâvîr (A.) [ تصاویر ] resimler.
                      tasavvufî (A.) [ تصوفی ] tasavvuf ile ilgili.
                      tasavvur (A.) [ تصور ] zihinde kurma.
                      tasavvurât (A.) [ تصورات ] tasavvurlar.
                      tasdî’ (A.) [ تصدیع ] baş ağrıtma, rahatsız etme.
                      tasdî’ etmek baş ağrıtmak, rahatsız etmek.
                      tasdîk (A.) [ تصدیق ] onay, doğrulama.
                      tasdîk etmek onaylamak.
                      tâse (F.) [ تاسه ] tasa.
                      tasfiye (A.) [ 1 [ تصفيه .arıtma. 2.temizleme.
                      tasfiye edilmek 1.arıtılmak. 2.temizlenmek.
                      tasfiye etmek 1.arıtmak. 2.temizlemek.
                      tasfiyehane (A.-F.) [ تصفيه خانه ] rafineri.
                      tasgîr (A.) [ تصغير ] küçültme.
                      tashîf (A.) [ تصحيف ] kelimeyi yanlış yazma.
                      tashih (A.) [ تصحيح ] düzelti.
                      tashih edilmek düzeltilmek.
                      tashih etmek düzeltmek.
                      tâsi’ (A.) [ تاسع ] dokuzuncu.
                      tâsi’an (A.) [ تاسعا ] dokuzuncusu.
                      tâsme (F.) [ تاسمه ] tasma.
                      tasmîm (A.) [ تصميم ] kesin karar.
                      tasmîm ittihaz etmek karar almak.
                      tasmîmât (A.) [ تصميمات ] kesin kararlar.
                      tasnî’ (A.) [ 1 [ تصنيع .yapma. 2.uydurma.
                      tasnî’ olunmak yapılmak, oluşturulmak.
                      tasnîf (A.) [ تصنيف ] sınıflandırma.
                      tasrîf (A.) [ تصریف ] fiil çekimi.
                      tasrîf etmek fiil çekmek.
                      tasrîh (A.) [ تصریح ] açıkça belirtme.
                      tasrîh etmek açıkça belirtmek.
                      tasrîhen (A.) [ تصریحا ] açıkça bildirerek.
                      tasvib (A.) [ تصویب ] uygun g&#246;rme.
                      tasvîb edilmek uygun g&#246;rülmek.
                      tasvîb etmek uygun g&#246;rmek.
                      tasvîb olunmak uygun g&#246;rülmek.
                      tasvîr (A.) [ 1 [ تصویر .resmetme. 2.resim. 3.niteleme.
                      tasvirkâr (A.-F.) [ تصویرکار ] tasvir edici, tasvir eden.
                      taşt (F.) [ طشت ] leğen.
                      tatbîk (A.) [ تطبيق ] uygulama.
                      tatbîkan (A.) [ تطبيقا ] uygulayarak.
                      tatbîkat (A.) [ 1 [ تطبيقات .uygulamalar. 2.tatbikat.
                      tatbîkat yapmak uygulama yapmak.
                      tatbîkî (A.) [ تطبيقی ] uygulamalı.
                      tathîr (A.) [ تطهير ] temizleme.
                      tathîrat (A.) [ تطهيرات ] temizlik.
                      tatlîk (A.) [ تطليق ] boşama.
                      tatmin (A.) [ 1 [ تطمين .doyurma. 2.doyma.
                      tatvîl (A.) [ تطویل ] uzatma.
                      tâûn (A.) [ طاعون ] veba.
                      tav’ (A.) [ طوع ] boyun eğme, itaat.
                      tav’an (A.) [ طوعا ] isteyerek.
                      tav’î (A.) [ طوعی ] kendiliğinden.
                      tavâf (A.) [ طواف ] etrafında d&#246;nme.
                      tavâf etmek etrafında d&#246;nmek.
                      tavâif (A.) [ 1 [ طوائف .zümreler. 2.tayfalar. 3.kavimler.
                      tavassut (A.) [ توسط ] aracılık.
                      tavassut etmek aracılık etmek, aracı olmak.
                      tavattun (A.) [ توطن ] yerleşme, yurt tutma.
                      tavattun etmek yerleşmek, yurt tutmak.
                      tavîl (A.) [ 1 [ طویل .uzun. 2.uzun süreli.
                      tavk (A.) [ 1 [ طوق .kolye, gerdanlık. 2.tasma.
                      tavr (A.) [ طور ] tavır.
                      tavsîf (A.) [ توصيف ] vasıflandırma, niteleme.
                      tavsîf edilmek vasıflandırılmak, nitelenmek.
                      tavsîf etmek vasıflandırmak, nitelemek.
                      tavsiye (A.) [ 1 [ توصيه .vasiyet etme. 2.ısmarlama. 3.&#246;ğüt verme.
                      tâvus (A.) [ طاوس ] tavus kuşu.
                      tavzîf (A.) [ توظيف ] g&#246;revlendirme.
                      tavzîh (A.) [ توضيح ] açıklama.
                      tavzîh etmek açıklamak, açıklığa kavuşturmak.
                      tavzîhat (A.) [ توضيحات ] açıklamalar.
                      tây (F.) [ تای ] denk, eşit.
                      taylasan (A.) [ طيلسان ] sarığın sarkan ucu.
                      tayr (A.) [ طير ] kuş.
                      tayy (A.) [ 1 [ طی .geçip gitme. 2.katlama, dürme. 3.silme. 4.yok etme.
                      tayyâr (A.) [ طيار ] uçucu.
                      tayyâre (A.) [ طياره ] uçak.
                      tayyib (A.) [ طيب ] güzel, hoş.
                      tayyibe (A.) [ طيبه ] iyi davranış.
                      tâz (F.) [ تاز ] koşma, koşuşturma.
                      taz’îf (A.) [ 1 [ تضعيف .zayıf düşürme. 2.iki kat yapma.
                      tazallüm (A.) [ تظلم ] sızlanma, yakınma.
                      tazallüm etmek sızlanmak, yakınmak.
                      tazammun (A.) [ 1 [ تضمن .içinde bulundurma. 2.kefil olma.
                      tazammun etmek 1.içinde bulundurmak. 2.kefil olmak.
                      tazarru’ (A.) [ تضرع ] yalvarıp yakarma.
                      tazarru’ât (A.) [ تضرعات ] yalvarıp yakarmalar.
                      tazarrur (A.) [ تضرر ] zarar g&#246;rme, zarar etme.
                      tâze (F.) [ 1 [ تازه .k&#246;rpe, taze. 2.genç. 3.yeni.
                      tâzegî (F.) [ 1 [ تازگی .k&#246;rpelik, tazelik. 2.gençlik. 3.yenilik.
                      tâzî (F.) [ 1 [ تازی .Arapça. 2.tazı.
                      tâziyân (F.) [ تازیان ] araplar.
                      tâziyâne (F.) [ 1 [ تازیانه .kırbaç. 2.tezene.
                      tazmîn (A.) [ 1 [ تضمين .zarar &#246;deme, tazminat verme, zarar karşılama. 2.bir
                      başka şaire ait beyti sahibinin adını da bildirerek kendi şiirinde kullanma.
                      tazmîn edilmek tazminat verilmek, zarar karşılanmak.
                      tazmîn etmek 1.tazminat vermek, zararı karşılamak. 2.içinde bulundurmak,
                      içermek.
                      tazmînât (A.) [ تضمينات ] zarar &#246;demeleri, tazminat.
                      tazmînat vermek zarar &#246;demesinde bulunmak.
                      tazyîk (A.) [ 1 [ تضييق .sıkıştırma, daraltma. 2.basınç yapma, bastırma. 3.basınç.
                      tehâsum (A.) [ تخاصم ] birbirine düşmanlık gütme.
                      te’hîrli (A.-T.) gecikmeli.
                      te’cîl (A.) [ تأجيل ] geciktirme, erteleme.
                      te’cîl edilmek geciktirilmek, ertelenmek.
                      te’cîl etmek geciktirmek, ertelemek.
                      te’dîb (A.) [ 1 [ تأدیب .eğitme, terbiye etme. 2.cezalandırma.
                      te’dîb etmek 1.eğitmek, terbiye etmek. 2.cezalandırmak.
                      te’dîb olunmak 1.eğitilmek, terbiye edilmek. 2.cezalandırılmak.
                      te’diyât (A.) [ تأدیات ] &#246;demeler.
                      te’diye (A.) [ تأدیه ] &#246;deme.
                      te’diye edilmek &#246;denmek.
                      te’diye etmek &#246;demek.
                      te’hîr (A.) [ 1 [ تأخير .geciktirme. 2.gecikme.
                      te’hîr edilmek geciktirilmek.
                      te’hîr etmek geciktirmek.
                      te’kîd (A.) [ تأکيد ] pekiştirme, sağlamlaştırma.
                      te’kîd etmek 1.pekiştirmek, sağlamlaştırmak. 2.&#246;nceki yazıyı tekrarlamak.
                      te’lîf (A.) [ 1 [ تأليف .yanyana getirme, alıştırma. 2.kaleme alma, yazma.
                      te’lîf edilmek 1.bir araya getirilmek, birleştirilmek. 2.kaleme alınmak, yazılmak.
                      te’lîf etmek 1.bir araya getirmek. 2.kaleme almak, yazmak.
                      te’lîf olunmak 1.bir araya getirilmek, birleştirilmek. 2.kaleme alınmak.
                      te’lîfât (A.) [ تأليفات ] kaleme alınmış eserler.
                      te’lifbîn (A.-F.) [ تأليف بين ] uzlaştırıcı, birleşirici.
                      te’lîfkerde (F.) [ تأليف کرده ] biri tarafından kaleme alınmış.
                      te’nîs (A.) [ تأنيس ] alıştırma.
                      te’sîr (A.) [ 1 [ تأثير .iz bırakma. 2.etkileme. 3.etki.
                      te’sîrât (A.) [ تأثيرات ] etkiler.
                      te’sîs (A.) [ 1 [ تأسيس .kurma. 2.temel atma. 3.kuruluş.
                      te’sîs edilmek kurulmak.
                      te’sîs etmek kurmak.
                      te’sîsât (A.) [ 1 [ تأسيسات .kuruluşlar. 2.düzenek.
                      te’vîl (A.) [ تأویل ] başka bir yorum getirme.
                      te’vîl etmek başka bir yorum getirmek.
                      te’yîd (A.) [ تأیيد ] pekiştirme.
                      te’yîd edilmek pekiştirilmek.
                      te’yîd etmek pekiştirmek.
                      teâdül (A.) [ تعادل ] denklik.
                      teâkub (A.) [ تعاقب ] birbirini izleme.
                      teâkub etmek birbirini izlemek.
                      teâkud etmek karşılıklı akitleşmek.
                      teâlî (A.) [ تعالی ] yükselme.
                      teâmül (A.) [ 1 [ تعامل .alışılagelmiş uygulama. 2.iş. 3.tepkime.
                      teâmülât (A.) [ تعاملات ] alışılagelmiş uygulamalar.
                      tearrî (A.) [ 1 [ تعری .arınma. 2.çıplaklaşma.
                      teâruz (A.) [ تعارض ] karşılıklı zıtlık, çelişme.
                      teâruz etmek çelişmek.
                      teârüf (A.) [ 1 [ تعارف .birbirini bilme. 2.herkesçe bilinme.
                      teâtî (A.) [ تعاطی ] birbirine verme.
                      teâtî edilmek birbirine verilmek.
                      teâvün (A.) [ تعاون ] yardımlaşma.
                      teb (F.) [ 1 [ تب .ateş, hastalık harareti. 2.sıtma.
                      teb’îd (A.) [ 1 [ تبعيد .uzaklaştırma. 2.sürgün etme.
                      teb’îd edilmek 1.uzaklaştırılmak. 2.sürgün edilmek.
                      teb’îd etmek 1.uzaklaştırmak. 2.sürgün etmek.
                      tebaa (A.) [ تبعه ] uyruk, teba.
                      tebâh (F.) [ 1 [ تباه .yok olmuş. 2.yıkılmış. 3.bozulmuş, çürümüş.
                      tebâh etmek 1.yok etmek. 2.yıkmak. 3.bozmak, çürütmek.
                      tebâh olmak 1.yok olmak. 2.yıkılmak. 3.bozulmak, çürümek.
                      tebahhur (A.) [ تبخر ] buharlanma.
                      tebahhur (A.) [ 1 [ تبحر .g&#246;llenme. 2.derin bilgi sahibi olma, uzmanlaşma.
                      tebahhur etmek buharlanmak.
                      tebâhkâr (F.) [ تباهکار ] yok eden, mahveden, yıkan.
                      tebahtur (A.) [ تبختر ] kibirlenerek yürüme.
                      tebaiyyet (A.) [ تبعيت ] uyrukluk.
                      tebaiyyeten (A.) [ تبعية ] uyarak.
                      tebâr (F.) [ تبار ] soy.
                      tebâşîr (F.) [ تباشير ] tebeşir.
                      tebâüd (A.) [ تباعد ] uzaklaşma.
                      tebâüd etmek uzaklaşmak.
                      tebâyün (A.) [ تباین ] zıtlık, aykırılık.
                      tebcîl (A.) [ تبجيل ] ululama.
                      tebcîl edilmek ululanmak.
                      tebcîl etmek ululamak.
                      tebcilkârlık (A.-F.-T.) yüceltme, ululama.
                      tebdîl (A.) [ تبدیل ] değiştirme, d&#246;nüştürme, değişiklik.
                      tebdîl edilmek değiştirilmek, d&#246;nüştürülmek.
                      tebdîl etmek değiştirmek, d&#246;nüştürmek.
                      tebdîl olmak d&#246;nüşmek.
                      tebdîlen (A.) [ 1 [ تبدیلا .değiştirerek, d&#246;nüştürerek. 2.değiştirilerek,
                      d&#246;nüştürülerek.
                      tebe’a (A.) [ تبعه ] tebalar, uyruklar.
                      tebe’an (A.) [ تبعا ] uyarak.
                      tebeddül (A.) [ تبدل ] değişim.
                      tebeddül etmek değişmek.
                      tebeddülât (A.) [ تبدلات ] değişimler, değişiklikler.
                      tebellüğ (A.) [ تبلغ ] alma.
                      tebellüğ etmek bizzat almak.
                      teber (F.) [ تبر ] balta.
                      teberdâr (F.) [ تبردار ] baltacı.
                      teberrâ (A.) [ تبرا ] uzak durma.
                      teberru (A.) [ تبرع ] bağış.
                      teberruan (A.) [ تبرعا ] bağışlayarak.
                      teberruât (A.) [ تبرعات ] bağışlar.
                      teberrüd (A.) [ تبرد ] soğuma.
                      teberrüd etmek soğumak.
                      teberrük (A.) [ تبرک ] mübarek g&#246;rme, kutlu sayma.
                      teberrüken (A.) [ تبرکا ] mübarek g&#246;rerek,uğur sayarak.
                      teberzin (F.) [ تبرزین ] savaş baltası.
                      tebessüm (A.) [ تبسم ] gülümseme.
                      tebessüm etmek gülümsemek.
                      tebettül (A.) [ تبتل ] k&#246;şesine çekilme.
                      tebettül etmek k&#246;şesine çekilmek.
                      tebevvül (A.) [ تبول ] idrar yapma, işeme.
                      tebeyyün (A.) [ تبين ] ortaya çıkma, anlaşılma.
                      tebeyyün etmek ortaya çıkmak, anlaşılmak.
                      tebhâl (A.) [ تبخال ] uçuk.
                      tebhîr (A.) [ تبخير ] buharlaştırma.
                      teblerze (F.) [ تب لرزه ] sıtma n&#246;beti.
                      teblîğ (A.) [ 1 [ تبليغ .bildiri. 2.yetiştirme.
                      teblîğât (A.) [ تبليغات ] bildiriler.
                      tebrîd (A.) [ تبرید ] soğutma.
                      tebrie (A.) [ تبرئه ] arındırma, temize çıkarma.
                      tebrie etmek temize çıkarmak.
                      tebrîk (A.) [ تبریک ] kutlama.
                      tebrîk edilmek kutlanmak.
                      tebrîk etmek kutlamak.
                      tebrîkât (A.) [ تبریکات ] kutlamalar.
                      tebrîkname (A.-F.) [ تبریک نامه ] kutlama yazısı.
                      tebşîr (A.) [ تبشير ] müjdeleme.
                      tebşîr etmek müjdelemek.
                      tebyîn etmek açıklığa kavuşturmak.
                      tebyîz etmek temize çekmek.
                      tebzîr etmek savurganlık etmek, israf etmek.
                      tecâhül (A.) [ تجاهل ] bilmezlikten gelme.
                      tecârib (A.) [ تجارب ] tecrübeler, denemeler.
                      tecâsür (A.) [ تجاسر ] yüreklenme.
                      tecâvüz (A.) [ 1 [ تجاوز .haddini aşma, sınırı geçme. 2.sarkıntılık etme.
                      tecâvüz etmek 1.sınırı geçmek, başkasının haklarını hiçe saymak. 2.ırza geçmek.
                      tecavüzkâr (A.-F.) [ 1 [ تجاوزکار .sınırı geçen, saldırgan. 2.sarkıntılık eden.
                      tecdîd (A.) [ 1 [ تجدید .yenileme. 2.yenilenme.
                      tecdîd edilmek yenilenmek.
                      tecdîd etmek yenilemek.
                      tecdîd olunmak yinelenmek.
                      teceddüd (A.) [ تجدد ] yenilenme, yenilik.
                      teceddüdât (A.) [ تجددات ] yenilenmeler, yenilikler.
                      tecellî (A.) [ 1 [ تجلی .g&#246;rünme, ortaya çıkma. 2.kader.
                      tecellî etmek g&#246;rünmek.
                      tecellîgâh (A.-F.) [ تجليگاه ] g&#246;rünme yeri, zuhur yeri, ortaya çıkış yeri.
                      tecemmu (A.) [ تجمع ] toplanma, bir araya gelme.
                      tecemmu etmek toplanmak, bir araya gelmek.
                      tecemmül (A.) [ تجمل ] süslenme.
                      tecennün (A.) [ تجنن ] cinnet geçirme.
                      tecerru’ (A.) [ تجرع ] yudumlama.
                      tecerru’ etmek yudumlamak.
                      tecerrüd (A.) [ 1 [ تجرد .bekarlık. 2.çıplaklık. 3.soyutlanma.
                      tecerrüd etmek 1.çıplak kalmak. 2.soyutlanmak.
                      tecessüm (A.) [ تجسم ] cisimleşme, şekillenme.
                      tecessüm etmek cisim halinde ortaya çıkmak.
                      tecessüs (A.) [ 1 [ تجسس .araştırma. 2.merak.
                      tecessüs etmek araştırmak.
                      tecessüskâr (A.-F.) [ تجسسکار ] meraklı, mütecessis.
                      tecevvüf (A.) [ تجوف ] kofluk.
                      tecezzî (A.) [ تجزی ] b&#246;lünme, parçalanma, ayrışma.
                      techîl (A.) [ تجهيل ] bilgisizliğini çıkarma.
                      techîz (A.) [ تجهيز ] donatım.
                      techîz edilmek donatılmak.
                      techîz etmek donatmak.
                      techîzât (A.) [ تجهيزات ] donatım.
                      tecnîs (A.) [ تجنيس ] cinas yapma, iki anlamlı s&#246;z kullanma.
                      tecribe (A.) [ 1 [ تجربه .deneme, sınama. 2.deneyim.
                      tecribî (A.) [ تجربی ] deneysel, tecrübî.
                      tecrîd (A.) [ تجرید ] soyutlama.
                      tecrîd edilmek soyutlanmak.
                      tecrîd etmek soyutlamak.
                      tecrîden (A.) [ تجریدا ] soyutlayarak.
                      tecrübe (A.) [ 1 [ تجربه .deneme, sınama. 2.deneyim.
                      tecrübe edilmek denenmek, sınanmak.
                      tecrübe etmek denemek, sınamak.
                      tecvîd (A.) [ تجوید ] Kur’ân’ı usûlüne g&#246;re okuma.
                      tecvîz (A.) [ 1 [ تجویز .uygun g&#246;rme. 2.izin verme.
                      teczie (A.) [ تجزئه ] parçalara ayırma, b&#246;lme.
                      teczîr (A.) [ تجذیر ] karek&#246;k alma.
                      tecziye (A.) [ تجزیه ] cezalandırma.
                      tecziye edilmek cezalandırılmak.
                      tecziye etmek cezalandırmak.
                      tecziye olunmak cezalandırılmak.
                      tedâbir (A.) [ تدابير ] çareler, tedbirler.
                      tedâfü (A.) [ تدافع ] savunma.
                      tedâfüî (A.) [ تدافعی ] savunma ile ilgili.
                      tedâhül (A.) [ 1 [ تداخل .karışma. 2.yığılışma.
                      tedâî (A.) [ تداعی ] çağrışım.
                      tedarikât (A.) [ تدارکات ] hazırlıklar.
                      tedârukât (A.) [ تدارکات ] hazırlıklar.
                      tedârük (A.) [ تدارک ] hazırlama, temin etme.
                      tedâvül (A.) [ تداول ] dolaşım.
                      tedbîr (A.) [ تدبير ] çare, &#246;nlem.
                      tedbîrülmenzil (A.) [ تدبيرالمنزل ] ekonomi.
                      tedennî (A.) [ تدنی ] gerileme, alçalma, düşüş.
                      tedennî etmek gerilemek, alçalmak.
                      tederrüs (A.) [ تدرس ] ders alma.
                      tedfîn (A.) [ تدفين ] g&#246;mme.
                      tedfîn edilmek g&#246;mülmek.
                      tedfîn etmek g&#246;mmek.
                      tedhîn (A.) [ 1 [ تدخين .dumanlama. 2.tütsüleme.
                      tedhîn (A.) [ تدهين ] yağ sürme.
                      tedhîş (A.) [ تدهيش ] dehşet salma, dehşete düşürme.
                      tedkîk (A.) [ تدقيق ] inceleme, tetkik.
                      tedkîk edilmek incelenmek.
                      tedkîk etmek incelemek.
                      tedkîk olunmak incelenmek.
                      tedkîkât (A.) [ تدقيقات ] incelemeler, tetkikler.
                      tedrîcen (A.) [ تدریجا ] gitgide, adım adım, yavaş yavaş.
                      tedrîcî (A.) [ تدریجی ] yavaş yavaş, azar azar, gittikçe.
                      tedrîs (A.) [ تدریس ] ders verme.
                      tedrîs etmek ders vermek.
                      tedrîsât (A.) [ تدریسات ] &#246;ğretim.
                      tedvîn edilmek kitap haline getirilmek.
                      tedvîr (A.) [ 1 [ تدویر .d&#246;ndürme. 2.idare etme.
                      tedviye etmek ilaç vermek.
                      teeddüb (A.) [ تأدب ] utanma, terbiye ile çekinme.
                      teeddüb etmek utanmak.
                      teeddüben (A.) [ تأدبا ] terbiye ile çekinerek, utanarak.
                      teehhül (A.) [ 1 [ تأهل .evlenme. 2.evcilleşme.
                      teehhül etmek evlenmek.
                      teehhür (A.) [ تأخر ] gecikme.
                      teehhür etmek gecikmek.
                      teekküd etmek (A.-T.) pekişmek, tekid edilmek.
                      teemmül (A.) [ تأمل ] enikonu düşünme.
                      teemmül etmek enikonu düşünmek.
                      teennî (A.) [ 1 [ تأنی .yavaşlama, duraksama. 2.dikkat g&#246;sterme.
                      [CENTER] [/CENTER]

                      تعليق


                      • #56
                        teessüf (A.) [ تأسف ] üzülme, hayıflanma.
                        teessüf etmek üzülmek, hayıflanmak.
                        teessür (A.) [ 1 [ تأثر .üzülme, üzüntü. 2.etkilenme.
                        teessüs (A.) [ تأسس ] kurulma.
                        teessüs etmek kurulmak.
                        teeyyüd etmek pekişmek.
                        tefahhur (A.) [ تفخر ] şişinme, &#246;vünme.
                        tefahhus (A.) [ تفحص ] derinlemesine araştırma.
                        tefâhür (A.) [ تفاخر ] &#246;vünme.
                        tefakkud (A.) [ تفقد ] arkasını arayıp sorma.
                        tefâsîl (A.) [ تفاصيل ] ayrıntılar.
                        tefâsîr (A.) [ تفاسير ] tefsirler, yorumlar.
                        tefâvüt (A.) [ تفاوت ] farklılık.
                        tefavvuk (A.) [ تفوق ] üstünlük.
                        tefazzul (A.) [ تفضل ] üstünlük taslama.
                        tefe’ül (A.) [ 1 [ تفأل .fal açma. 2.hayra yorma, uğur sayma.
                        tefe’ül etmek 1.fal açmak. 2.hayra yormak, uğur saymak.
                        tefehhüm (A.) [ تفهم ] anlama.
                        tefehhüm etmek anlamak, farkına varmak.
                        tefekkür (A.) [ تفکر ] düşünme, kafa yorma.
                        tefekkür etmek düşünmek, kafa yormak.
                        tefekkürât (A.) [ تفکرات ] düşünmeler, düşünceler.
                        tefelsüf (A.) [ تفلسف ] felsefe yapma.
                        teferru’ât (A.) [ تفرعات ] ayrıntılar.
                        teferrüc (A.) [ تفرج ] gezinti.
                        teferrücgâh (A.-F.) [ تفرجگاه ] gezinti yeri.
                        teferrüd (A.) [ 1 [ تفرد .yalnızlık. 2.benzersizlik.
                        tefessüh (A.) [ تفسخ ] çürüme, çürüyerek dağılma.
                        tefessüh etmek çürümek, çürüyerek dağılmak.
                        tefevvuh (A.) [ تفوه ] dile getirme.
                        tefevvuk (A.) [ تفوق ] üstünlük.
                        tefhîm (A.) [ تفخيم ] yüceltme, ululama.
                        tefhîm (A.) [ تفهيم ] anlatma.
                        tefhîm etmek anlatmak.
                        tefrîh (A.) [ تفریح ] ferahlık verme.
                        tefrîk (A.) [ تفریق ] ayırma, ayırdetme.
                        tefrîk edilmek ayırılmak, ayırt edilmek.
                        tefrîk etmek ayırmak, ayırt etmek.
                        tefrîk olunmak ayrılmak.
                        tefrika (A.) [ 1 [ تفرقه .b&#246;lücülük. 2.ayrılma. 3.b&#246;lüm b&#246;lüm yayınlama.
                        tefriş (A.) [ تفریش ] d&#246;şeme.
                        tefriş edilmek d&#246;şenmek.
                        tefriş etmek d&#246;şemek.
                        tefrişat (A.) [ تفریشات ] d&#246;şemeler.
                        tefrît (A.) [ تفریط ] aşırılık.
                        tefsir (A.) [ تفسير ] yorum.
                        tefsir edilmek yorumlanmak.
                        tefsir etmek yorumlamak.
                        tefsirât (A.) [ تفسيرات ] yorumlar.
                        tefte (F.) [ تفته ] kızgın.
                        teftîn (A.) [ 1 [ تفتين .fitne sokma. 2.meftun etme.
                        teftiş (A.) [ تفتيش ] denetleme.
                        teftiş edilmek denetlenmek.
                        teftiş etmek denetlemek.
                        tefviz (A.) [ 1 [ تفویض .birine bırakma. 2.ihale etme.
                        tefviz edilmek 1.birine bırakılmak. 2.ihale edilmek.
                        tegaddî etmek beslenmek.
                        tegafül (A.) [ تغافل ] bilmezlikten gelme, anlamazlıktan gelme.
                        tegafül etmek anlamazlıktan gelmek.
                        tegayür (A.) [ تغایر ] zıtlık.
                        tegayyür (A.) [ تغير ] değişme, başkalaşma.
                        tegayyür etmek değişmek, başkalaşmak.
                        tegazzî etmek beslenmek.
                        tegazzül (A.) [ تغزل ] gazel s&#246;yleme.
                        teh (F.) [ ته ] dip.
                        tehâcî (A.) [ تهاجی ] hicivleşme.
                        tehâcüm (A.) [ 1 [ تهاجم .saldırı. 2.üşüşme.
                        tehâcüm etmek üşüşmek.
                        tehallüf (A.) [ تخلف ] uygunsuzluk, uymama.
                        tehallüs (A.) [ تخلص ] mahlas kullanma.
                        tehâlüf (A.) [ 1 [ تخالف .uygunsuzluk, uymama. 2.farklılık.
                        tehâlük (A.) [ تهالک ] can atış, can atma, atılma, çok arzu etme.
                        tehâsum (A.) [ تخاصم ] birbirine düşmanlık gütme.
                        tehâşî (A.) [ تحاشی ] çekinme.
                        tehâvün (A.) [ تهاون ] hafife alma.
                        tehcîr (A.) [ تهجير ] g&#246;çe zorlama, g&#246;ç ettirme.
                        tehcîr etmek g&#246;ç ettirmek.
                        tehdîd (A.) [ تهدید ] g&#246;zdağı.
                        tehdîd edilmek g&#246;zdağı verilmek.
                        tehdîd etmek g&#246;zdağı vermek.
                        tehdîdâmîz (A.-F.) [ تهدید آميز ] g&#246;zdağı vererek, tehdit edici.
                        tehdîden (A.) [ تهدیدا ] g&#246;zdağı vererek tehdit ederek.
                        tehdîdkâr (A.-F.) [ تهدیدکار ] g&#246;zdağı verici, tehdit edici.
                        tehdîdkârâne (A.-F.) [ تهدیدکارانه ] tehdit ederek.
                        teheccî (A.) [ تهجی ] heceleme.
                        teheccî etmek hecelemek.
                        tehevvu (A.) [ تهوع ] kusma.
                        tehevvu etmek kusmak.
                        tehevvür (A.) [ تهور ] küplere binme, k&#246;pürme.
                        tehevvür etmek küplere binmek, k&#246;pürmek.
                        teheyyüc (A.) [ تهيج ] heyecanlanma.
                        tehî (F.) [ 1 [ تهی .boş. 2.anlamsız, yararsız.
                        tehîdest (F.) [ 1 [ تهی دست .yoksul. 2.eli boş.
                        tehîdestî (F.) [ 1 [ تهيدستی .yoksulluk. 2.eli boşluk.
                        tehîmağz (F.) [ تهی مغز ] samankafalı, boşkafalı.
                        tehîmiyân (F.) [ 1 [ تهی ميان .içi boş. 2.kof.
                        tehiyye (A.) [ تهيه ] hazırlama.
                        tehiyye edilmek hazırlanmak.
                        tehiyye etmek hazırlamak.
                        tehniyet (A.) [ تهنيت ] kutlama.
                        tehyie (A.) [ تهيئه ] hazırlama.
                        tehzîb (A.) [ تهذیب ] süsleme.
                        tehzîl (A.) [ تهزیل ] alaya alış.
                        tehzîz (A.) [ تهزیز ] titretme.
                        tekabül (A.) [ تقابل ] karşılama.
                        tekabül etmek karşılamak.
                        tekâlîf (A.) [ 1 [ تکاليف .&#246;neriler, teklifler. 2.vergiler. 3.ibadetler.
                        tekâmül (A.) [ 1 [ تکامل .olgunlaşma. 2.evrim.
                        tekâmül etmek olgunlaşmak, gelişmek.
                        tekâpu (F.) [ 1 [ تکاپو .telaş, koşuşturma. 2.dalkavukluk.
                        tekârîr (A.) [ تقاریر ] &#246;nergeler.
                        tekârub (A.) [ تقارب ] yakınlaşma.
                        tekâsüf (A.) [ 1 [ تکاثف .yoğunlaşma. 2.koyulaşma.
                        tekâsüf etmek yoğunlaşmak.
                        tekâsül (A.) [ تکاسل ] üşengeçlik, tembellik.
                        tekâsür (A.) [ تکاثر ] çoğalma.
                        tekâtu’ (A.) [ تقاطع ] kesişme.
                        tekâüd (A.) [ تقاعد ] emeklilik.
                        tekâüd olmak emekliye ayrılmak, emekli olmak.
                        tekâüdiye (A.) [ تقاعدیه ] emekli aylığı.
                        tekâvîm (A.) [ تقاویم ] takvimler.
                        tekâyâ (A.) [ تکایا ] tekkeler.
                        tekbîr (A.) [ تکبير ] Allahuekber deme.
                        tekbîr getirmek Allahuekber demek.
                        tekdîr (A.) [ 1 [ تکدیر .azarlama. 2.bulandırma.
                        tekebbür (A.) [ تکبر ] büyüklük taslama.
                        tekeffül (A.) [ تکفل ] kefil olma.
                        tekeffül etmek kefil olmak.
                        tekellüm (A.) [ تکلم ] konuşma.
                        tekemmül (A.) [ 1 [ تکمل .tamamlanma. 2.olgunlaşma.
                        tekemmül etmek 1.tamamlanmak. 2.olgunlaşmak.
                        tekerrür (A.) [ تکرر ] tekrarlanma.
                        tekerrür etmek tekrarlanmak.
                        tekessur (A.) [ تکسر ] kırılma.
                        tekessür (A.) [ تکثر ] çoğalma.
                        tekevvün (A.) [ تکون ] oluşum, oluşma.
                        tekevvün etmek 1.oluşmak. 2.meydana gelmek, olmak.
                        tekevvünât (A.) [ تکونات ] oluşumlar, oluşmalar.
                        tekeyyüf (A.) [ تکيف ] keyiflenme.
                        tekfîl (A.) [ تکفيل ] kefil etme, kefil g&#246;sterme.
                        tekfîn (A.) [ تکفين ] kefenleme.
                        tekfîr (A.) [ تکفير ] kafirlikle suçlama.
                        teklîf (A.) [ 1 [ تکليف .&#246;neri. 2.vergi.
                        teklîfât (A.) [ تکليفات ] &#246;neriler.
                        tekmîl (A.) [ 1 [ تکميل .tamamlama. 2.bütün, tüm.
                        tekmile (A.) [ تکمله ] ek.
                        tekrâr (A.) [ تکرار ] yine.
                        tekrâren (A.) [ تکرارا ] tekrar tekrar.
                        tekrîm (A.) [ تکریم ] saygı g&#246;sterme.
                        tekrîr (A.) [ تکریر ] tekrarlama.
                        teksîf (A.) [ 1 [ تکثيف .yoğunlaştırma. 2.toplama.
                        teksîf etmek yoğunlaştırmak.
                        teksîr (A.) [ تکثير ] çoğaltma.
                        teksîr edilmek çoğaltılmak.
                        teksîr etmek çoğaltmak.
                        tekvîn (A.) [ تکوین ] yaratma, var etme.
                        tekye (A.) [ تکيه ] tekke.
                        tekzîb (A.) [ تکذیب ] yalanlama.
                        tekzîb edilmek yalanlanmak.
                        tekzîb etmek yalanlamak.
                        tel’în (A.) [ تلعين ] lanetleme.
                        tel’în edilmek lanetlenmek.
                        tel’în etmek lanetlemek.
                        telâfî (A.) [ تلافی ] zarar karşılama.
                        telâkî (A.) [ تلاقی ] buluşma, g&#246;rüşme.
                        telakkî (A.) [ تلقی ] anlayış, g&#246;rüş, değerlendirme.
                        telakkî etmek anlamak, değerlendirmek.
                        telakkiyât (A.) [ تلقيات ] g&#246;rüşler, anlayışlar, değerlendirmeler.
                        telâmîz (A.) [ تلاميذ ] &#246;ğrenciler.
                        telâsuk (A.) [ تلاصق ] bitişme, yapışma.
                        telâşî (A.) [ تلاشی ] dağılma.
                        telattuf (A.) [ تلطف ] yumuşak davranma.
                        telâtum (A.) [ تلاطم ] çalkantı.
                        telbîs (A.) [ تلبيس ] hile yaparak aldatma.
                        tele (A.) [ تله ] kapan, tuzak.
                        tele’lu (A.) [ تلألؤ ] ışıldama.
                        telebbüs (A.) [ تلبس ] giyinme.
                        telef (A.) [ 1 [ تلف .&#246;lme. 2.boşa gitme.
                        telef etmek harcamak, tüketmek, yok etmek.
                        telef olmak 1.&#246;lmek. 2.boşa gitmek.
                        telefât (A.) [ تلفات ] can kaybı, &#246;lümler.
                        telehhüf (A.) [ تلهف ] yanıp yakılma.
                        telemmüz (A.) [ تلمذ ] &#246;ğrencilik.
                        telemmüz etmek &#246;ğrenci olmak, &#246;ğrencilik etmek.
                        televvün (A.) [ تلون ] yanard&#246;nerlik.
                        telh (F.) [ تلخ ] acı.
                        telhîs (A.) [ 1 [ تلخيص .kısaltma. 2.&#246;zetleme.
                        telhîs etmek &#246;zetlemek.
                        telhîsen (A.) [ تلخيصا ] &#246;zetle.
                        telhkâm (F.) [ تلخکام ] üzgün, acılı.
                        telkârî (T.-F.) [ تل کاری ] gümüş işleme.
                        telkîh (A.) [ تلقيح ] aşılama.
                        telkîn (A.) [ تلقين ] &#246;ğretme, kulağına anlatma.
                        telkînî (A.) [ تلقينی ] telkine dayalı.
                        tell (A.) [ تل ] tepe, sırt.
                        telmîh (A.) [ تلميح ] g&#246;nderme, îmâlı anlatma.
                        telmîhât (A.) [ تلميحات ] g&#246;ndermeler, îmâlı anlatmalar..
                        telmîhen (A.) [ تلميحا ] g&#246;ndermede bulunarak.
                        telvîn (A.) [ تلوین ] boyama.
                        telvîs etmek kirletmek. Beni de telvis ettiniz.
                        temâdî (A.) [ تمادی ] uzama, sürme.
                        temâdî etmek uzamak, sürmek, devam etmek.
                        temâs (A.) [ تماس ] dokunma.
                        temâs etmek dokunmak.
                        temâsîl (A.) [ 1 [ تماثيل .resimler. 2.semboller.
                        temâsül (A.) [ تماثل ] benzeşme.
                        temâşâ (F.) [ تماشا ] seyretme.
                        temâşâ etmek seyretmek.
                        temaşagâh (F.) [ تماشاگاه ] seyir yeri.
                        temâyül (A.) [ تمایل ] eğilim.
                        temâyülât (A.) [ تمایلات ] eğilimler.
                        temâyüz (A.) [ تمایز ] seçkinlik, üstünlük, ayrıcalık.
                        temayüz etmek seçkinlik kazanmak, ayrıcalık kazanmak, dikkat çekmek.
                        temcîd (A.) [ تمجيد ] ululama.
                        temdîd (A.) [ 1 [ تمدید .uzatma. 2.süre uzatma.
                        temdîd edilmek uzatılmak.
                        temdîd etmek uzatmak.
                        temeddün (A.) [ تمدن ] uygarlık.
                        temeddün eylemek uygarlaşmak.
                        temekkün (A.) [ تمکن ] yerleşme.
                        temelluk (A.) [ تملق ] yaltaklanma.
                        temellük (A.) [ تملک ] mülk edinme.
                        temellük etmek mülk edinmek.
                        temennî (A.) [ تمنی ] istek, arzu.
                        temennî edilmek arzu edilmek.
                        temennî etmek arzu etmek.
                        temerküz (A.) [ تمرکز ] toplanma, yığılışma.
                        temerküz etmek toplanmak, yığılışmak.
                        temerrüd (A.) [ تمرد ] dikbaşlılık, direniş.
                        temerrüd etmek direnmek, dikbaşlılık etmek.
                        temeshur (A.) [ تمسخر ] maskaralık.
                        temeshur etmek maskaralık etmek.
                        temessüh etmek şekil değiştirmek.
                        temessük etmek sımsıkı tutunmak, sarılmak.
                        temessül etmek 1.cisimlenmek. 2.benzeşmek. 3.&#246;zümlemek.
                        temettü (A.) [ تمتع ] kazanç, kâr.
                        temevvüc (A.) [ تموج ] dalgalanma.
                        temevvüc etmek dalgalanmak.
                        temevvül (A.) [ تمول ] zenginlik.
                        temeyyüz (A.) [ تميز ] kendini g&#246;sterme, sivrilme, ayrıcalık kazanma.
                        temeyyüz etmek kendini g&#246;stermek.
                        temhîl etmek süre tanımak.
                        temîn (A.) [ 1 [ تأمين .gerçekleştirme, sağlama. 2.gerçekleştirilme, sağlanma.
                        3.emin kılma, güvence verme.
                        temîn edilmek 1.sağlanmak, gerçekleştirilmek. 2.güvenci verilmek, emin
                        kılınmak.
                        temîn etmek güvence vermek, kesin konuşmak.
                        temînât (A.) [ تأمينات ] güvence parası.
                        temînen (A.) [ تأمينا ] sağlanarak, temin edilerek.
                        temkîn (A.) [ 1 [ تمکين .ihtiyatlı davranma. 2.sağlamlık. 3.ağırbaşlılık.
                        temlîk (A.) [ تمليک ] mülk verme, mülk edindirme.
                        temr (A.) [ تمر ] hurma.
                        temrîn (A.) [ تمرین ] alıştırma, egzersiz.
                        temsîl (A.) [ 1 [ تمثيل .tiyatro oyunu. 2.s&#246;zgelişi. 3.&#246;zümseme.
                        temsîlât (A.) [ تمثيلات ] tiyatro oyunları.
                        temyîz (A.) [ 1 [ تمييز .ayırdetme. 2.seçme.
                        ten (F.) [ 1 [ تن .vücut, beden. 2.dış yüz.
                        tena’um (A.) [ تنعم ] bolluk içinde yaşama.
                        tenâfür (A.) [ 1 [ تنافر .birbirinden nefret etme. 2.kulağa hoş gelmeyen s&#246;zcükleri
                        sık sık kullanma.
                        tenahnuh (A.) [ تنحنح ] boğazını temizleme.
                        tenâkus (A.) [ تناقص ] eksilme, azalma.
                        tenâkus etmek eksilmek, azalmak.
                        tenâkuz (A.) [ تناقض ] çelişki.
                        tenâkür (A.) [ تناکر ] antipati.
                        tenâsân (F.) [ تن آسان ] canının kıymetini bilen, rahatına düşkün.
                        tenâsur (A.) [ تناصر ] yardımlaşma.
                        tenâsüb (A.) [ 1 [ تناسب .uygunluk. 2.orantı.
                        tenâsüh (A.) [ تناسخ ] ruhun bedenler arası g&#246;çü.
                        tenâsül (A.) [ تناسل ] üreme, üreyiş.
                        tenâsülî (A.) [ تناسلی ] üreyiş ile ilgili.
                        tenâvüb (A.) [ تناوب ] d&#246;nüşüm.
                        tenâzur (A.) [ تناظر ] bakışma, bıkışım, simetri.
                        tenâzurî (A.) [ تناظری ] bakışık, simetrik.
                        tenbân (F.) [ تنبان ] don.
                        tenbel (F.) [ تنبل ] tembel.
                        tenbîh (A.) [ 1 [ تنبيه .uyandırma. 2.uyarı, tembih.
                        tenbîh edilmek 1.uyandırılmak. 2.uyarılmak, tembihlenmek.
                        tenbîh etmek uyarmak, tembihlemek.
                        tenbîhât (A.) [ تنبيهات ] uyarılar, tembihler.
                        tendürüst (F.) [ تن درست ] sağlıklı, sağlam yapılı.
                        tene (F.) [ تنه ] g&#246;vde.
                        tenebbüh (A.) [ 1 [ تنبه .uyanma. 2.uyarım.
                        tenebbüt (A.) [ تنبت ] bitme, yeşerme.
                        tenebbüt etmek bitmek, yeşermek.
                        teneffür (A.) [ تنفر ] nefret etme, iğrenme.
                        teneffür etmek nefret etmek, iğrenmek.
                        teneffüs (A.) [ 1 [ تنفس .soluk alma.
                        teneffüs edilmek soluk alınmak.
                        teneffüs etmek soluk almak.
                        tenemmüv etmek serpilmek, gelişip büyümek.
                        tenevvü' (A.) [ تنوع ] çeşitlilik.
                        tenevvür (A.) [ تنور ] aydınlanma.
                        tenevvür etmek aydınlanmak.
                        tenezzüh (A.) [ تنزه ] gezinti.
                        tenezzüh etmek gezinti yapmak, gezinmek.
                        tenezzül (A.) [ 1 [ تنزل .alçalma. 2.alçakg&#246;nüllülük.
                        tenezzülen (A.) [ تنزلا ] alçakg&#246;nüllülükle.
                        teng (F.) [ تنگ ] dar.
                        tengdest (F.) [ تنگ دست ] elidarda, yoksul.
                        tenhâ (F.) [ 1 [ تنها .tek başına, yalnız. 2.boş yer, yssız yer.
                        tenkîd (A.) [ تنقيد ] eleştiri.
                        tenkîd edilmek eleştirilmek.
                        tenkîd etmek eleştirmek.
                        tenkîdât (A.) [ تنقيدات ] eleştiriler.
                        tenkîh (A.) [ تنقيح ] nikahlama.
                        tenkîl (A.) [ 1 [ تنکيل .uzaklaştırma. 2.ortadan kaldırma. 3.cezalandırma.
                        tenkîs (A.) [ تنقيص ] azaltma, eksiltme.
                        tenkîsât (A.) [ تنقيصات ] azaltmalar, eksiltmeler.
                        tenmiye (A.) [ تنميه ] geliştirme, artırma, nemalandırma.
                        tenmiye etmek geliştirmek, artırmak.
                        tennûr (A.) [ 1 [ تنور .tandır. 2.fırın.
                        tennûre (A.) [ تنوره ] mevlevî dervişlerinin sema giysisi.
                        tenperver (F.) [ تن پرور ] rahatına düşkün.
                        tensîb (A.) [ تنسيب ] uygun g&#246;rme.
                        tensîb edilmek uygun g&#246;rülmek.
                        tensîb etmek uygun g&#246;rmek.
                        tensîk (A.) [ تنسيق ] düzenleme, tertip etme.
                        tenşît (A.) [ تنشيط ] neşelendirme.
                        tenûmend (F.) [ تنومند ] iriyarı, çamyarması.
                        tenvîm (A.) [ تنویم ] uyutma.
                        tenvîr (A.) [ 1 [ تنویر .aydınlatma, ışıklandırma. 2.düşünce yoluyla aydınlatma.
                        tenvîr etmek aydınlatmak.
                        tenzîh (A.) [ تنزیه ] arındırma, uzak tutma, kusur kondurmama.
                        tenzîh etmek uzak tutmak, kusur kondurmamak.
                        tenzîl (A.) [ 1 [ تنزیل .indirme. 2.indirim.
                        tenzîlât (A.) [ تنزیلات ] indirim.
                        tenzîlât yapmak fiyat düşürmek, indirim yapmak.
                        ter (F.) [ 1 [ تر .taze.. 2.ıslak.
                        ter’îb (A.) [ ترعيب ] korkutma.
                        terâfuk (A.) [ ترافق ] yardımlaşma.
                        terâfuk etmek birbirine yardım etmek.
                        terahhum (A.) [ ترحم ] acıma, merhamet etme.
                        terahhum etmek acımak, merhamet etmek.
                        terahhum kılmak acımak, merhamet etmek.
                        terakkî (A.) [ ترقی ] ilerleme, gelişme.
                        terakkîperver (A.-F.) [ ترقی پرور ] ilerleme yanlısı.
                        terakkiyât (A.) [ ترقيات ] ilerlemeler.
                        terâküm (A.) [ تراکم ] birikim, birikme, yığılma.
                        terâküm etmek birikmek, yığılmak.
                        terâküm ettirmek biriktirmek.
                        terâne (F.) [ 1 [ ترانه .İran edebiyatına &#246;zgü rubai şekli. 2.makam, ahenk. 3.şarkı.
                        terâzû (F.) [ ترازو ] terazi.
                        [CENTER] [/CENTER]

                        تعليق


                        • #57
                          terbî’ (A.) [ 1 [ تربيع .d&#246;rtleme. 2.d&#246;rdün.
                          terbiye (A.) [ 1 [ تربيه .yetiştirme. 2.eğitim. 3.cezalandırma.
                          terbiyevî (A.) [ تربيوی ] eğitimsel.
                          terceme (A.) [ ترجمه ] çeviri.
                          tercî’ (A.) [ ترجيع ] geri çevirme.
                          tercîh (A.) [ ترجيح ] yeğleme.
                          tercüman (A.) [ 1 [ ترجمان .çevirmen. 2.duyguları, g&#246;rüşleri dile getiren.
                          terdâmen (F.) [ تردامن ] iffetsiz. 2.namussuz.
                          terdîd (A.) [ تردید ] geri çevirme.
                          terdîf (A.) [ 1 [ تردیف .ekleme, iliştirme. 2.terkiye alma.
                          terdîf eylemek eklemek.
                          tereddî etmek soysuzlaşmak.
                          tereddüd (A.) [ 1 [ تردد .gidip gelme.2.ikirciklenme.
                          tereddüd etmek ikirciklenmek.
                          tereke (A.) [ ترکه ] &#246;lenin geride bıraktıkları.
                          terekküb (A.) [ 1 [ ترکب .oluşum. 2.bileşim.
                          terekküb etmek oluşmak.
                          terekkübât (A.) [ ترکبات ] oluşumlar.
                          terennüm (A.) [ 1 [ ترنم . şarkı s&#246;yleme, şakıma. 2.dile getirme.
                          terennüm etmek 1.şarkı s&#246;ylemek, şakımak. 2.dile getirmek.
                          teressüb (A.) [ ترسب ] tortulanma.
                          teressüb etmek tortulanmak.
                          tereşşüh (A.) [ ترشح ] sızıntı.
                          terettüb (A.) [ 1 [ ترتب .gerekme. 2.üzerine g&#246;rev düşmek.
                          terettüb etmek 1.gerekmek. 2.üzerine g&#246;rev düşmek.
                          terfî’ (A.) [ 1 [ ترفيع .yükseltme. 2.rütbesini yükseltme. 3.bir üst sınıfa geçme.
                          terfî’ etmek 1.yükselmek. 2.rütbesi yükselmek. 3.bir üst sınıfa geçme.
                          terfîk (A.) [ 1 [ ترفيق .ayak uydurma. 2.arkadaş etme.
                          terfîk etmek ayak uydurmak.
                          tergîb (A.) [ ترغيب ] rağbet ettirme, istek uyandırma.
                          tergîb etmek rağbet ettirmek, istek uyandırmak.
                          terhîb etmek g&#246;zünü korkutmak.
                          terhîn (A.) [ ترهين ] rehin bırakma.
                          terhis (A.) [ 1 [ ترخيص .izin verme. 2.askerlik süresi dolanı serbest bırakma.
                          terk (A.) [ 1 [ ترک .bırakma. 2.vazgeçme. 3.ayrılma.
                          terk edilmek 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek.
                          terk etmek 1.bırakmak. 2.vazgeçmek. 4.ayrılmak.
                          terk olunmak 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek.
                          terkeş (F.) [ ترکش ] okluk, sadak.
                          terkîb (A.) [ ترکيب ] birleştirme, terkip.
                          terkuve (A.) [ ترقوه ] k&#246;prücük kemiği.
                          termîm (A.) [ ترميم ] onarma, onarım.
                          termîm edilmek onarılmak.
                          termîm etmek onarmak.
                          termîmât (A.) [ تریمات ] onarımlar.
                          ters (F.) [ ترس ] korku.
                          tersâ (F.) [ ترسا ] Hıristiyan.
                          tersân (F.) [ ترسان ] korku ile, korkarak.
                          tersâyân (F.) [ ترسایان ] Hıristiyanlar.
                          tersengîz (F.) [ ترس انگيز ] korkunç, korku salan.
                          tersî’ (A.) [ ترصيع ] mücevher işleme, mücevher kakma.
                          tersîb (A.) [ ترسيب ] tortulandırma.
                          tersîm (A.) [ ترسيم ] resmetme, resimleme.
                          tersîm edilmek resimlenmek, resmedilmek.
                          tersîm etmek resimlemek, resmetmek.
                          tersnâk (F.) [ ترسناک ] korkunç.
                          tertîb (A.) [ 1 [ ترتيب .dizme. 2.düzen. 3.hazırlama, düzenleme.
                          tertîb edilmek hazırlanmak, düzenlenmek.
                          tertîb etmek hazırlamak, düzenlemek.
                          tertîbât (A.) [ ترتيبات ] düzenlemeler, düzenler.
                          terütâze (F.) [ تروتازه ] taptaze, çok k&#246;rpe.
                          tervîc (A.) [ 1 [ ترویج .yaygınlaştırma, rayiç kılma. 2.değerini artırma.
                          terzebân (F.) [ ترزبان ] hazırcevap.
                          terzîk (A.) [ ترزیق ] rızıklandırma.
                          terzîl (A.) [ ترذیل ] rezil etme.
                          terzîl edilmek rezil edilmek.
                          terzîl etmek rezil etmek.
                          tes’îd (A.) [ تسعيد ] kutlama.
                          tes’îd edilmek kutlanmak.
                          tes’îd etmek kutlamak.
                          tesâdüf (A.) [ 1 [ تصادف .rastlama. 2.rastlantı.
                          tesâdüf edilmek rastlanmak.
                          tesâdüf etmek rastlamak.
                          tesâdüfen (A.) [ تصادفا ] rastlantı eseri, rastgele.
                          tesâdüfî (A.) [ تصادفی ] rastlantı eseri, rastgele.
                          tesâdüm (A.) [ تصادم ] çarpışma, tokuşma.
                          tesâdüm etmek çarpışmak, tokuşmak.
                          tesâhub (A.) [ 1 [ تصاحب .sahip çıkma. 2.arkadaşlık etme.
                          tesâmüh (A.) [ تسامح ] hoşg&#246;rü.
                          tesâmühkâr (A.-F.) [ تسامحکار ] hoşg&#246;rülü.
                          tesâmühkârlık (A.-F.-T.) hoşg&#246;rü.
                          tesâmühperver (A.-F.) [ تشامح پرور ] hoşg&#246;rülü.
                          tesânîf (A.) [ تصانيف ] kitaplar.
                          tesânüd (A.) [ تساند ] dayanışma.
                          tesâud (A.) [ تصاعد ] g&#246;klere yükselme, ağma.
                          tesâvî (A.) [ تساوی ] eşitlik.
                          tesâvîr (A.) [ تصاویر ] resimler, tasvirler.
                          tesbîh (A.) [ تسبيح ] tespih.
                          tesbît (A.) [ 1 [ تثبيت .sağlamlaştırma, tutturma. 2.kanıtlama.
                          tesbît edilmek 1.tutturulmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlenmek.
                          tesbît etmek 1.tutturmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlemek.
                          tescîl (A.) [ تسجيل ] kayıt defterine geçirme, sicile kaydetme.
                          tescîl edilmek sicile kaydedilmek.
                          tescîl etmek sicile kaydetmek.
                          tesdîs (A.) [ تسدیس ] altılama.
                          tesellî (A.) [ تسلی ] avutma.
                          tesellî vermek avutmak.
                          tesellîkâr (A.-F.) [ تسلی کار ] avutan, teselli veren.
                          tesellüm (A.) [ تسلم ] teslim alma.
                          tesellüm etmek teslim almak.
                          teselsül (A.) [ تسلسل ] zincirleme.
                          tesettür (A.) [ تستر ] &#246;rtünme.
                          teseyyüb (A.) [ تثيب ] dul kalma.
                          teshîl (A.) [ تسهيل ] kolaylaştırma.
                          teshîl etmek kolaylaştırmak.
                          teshîlât (A.) [ تسهيلات ] kolaylıklar.
                          teshîr (A.) [ تسخير ] ele geçirme.
                          teshîr (A.) [ تسحير ] büyüleme.
                          teskîn (A.) [ تسکين ] yatıştırma, sakinleştirme.
                          teskîn etmek yatıştırmak, sakinleştirmek.
                          teskîn olmak yatışmak, sakinleşmek.
                          teslîh (A.) [ 1 [ تسليح .silahlandırma. 2.silahlandırılma.
                          teslîh edilmek silahlandırılmak.
                          teslîh etmek silahlandırmak.
                          teslîm (A.) [ 1 [ تسليم .sahibine verme. 2.hakkını verme, doğrulama.
                          teslîs (A.) [ تثليث ] üçleme.
                          tesmîm (A.) [ 1 [ تسميم .zehirleme. 2.zehirlenme.
                          tesmîm edilmek zehirlenmek.
                          tesmîm etmek zehirlemek.
                          tesmiye (A.) [ تسميه ] adlandırma.
                          tesmiye edilmek adlandırılmak, denilmek.
                          tesmiye etmek adlandırmak, demek.
                          tesmiye olunmak adlandırılmak, denilmek.
                          tesrî’ (A.) [ تسریع ] hızlandırma.
                          tesrî’ edilmek hızlandırılmak.
                          tesrî’ etmek hızlandırmak.
                          tesvîd (A.) [ 1 [ تسوید .karartma. 2.müsvedde yazma.
                          tesviye (A.) [ 1 [ تسویه .eşitleme. 2.düzleme. 3.sonuçlandırma. 4.hesap kapatma.
                          tesviye edilmek 1.eşitlenmek. 2.düzlenmek. 3.sonuçlandırılmak. 4.hesap
                          katılmak.
                          tesviye etmek 1.eşitlemek. 2.düzlemek. 3.sonuçlandırmak. 4.hesap kapatmak.
                          teşa’şu’ (A.) [ تشعشع ] ışıma.
                          teşa’ub (A.) [ تشعب ] şubelenme, dallanma.
                          teşâbüh (A.) [ تشابه ] benzeşme.
                          teşbîh (A.) [ تشبيه ] benzetme.
                          teşbîh edilmek benzetilmek.
                          teşbîh etmek benzetmek.
                          teşcî’ (A.) [ تشجيع ] yüreklendirme.
                          teşcî’ edilmek yüreklendirilmek.
                          teşcî’ etmek yüreklendirmek.
                          teşcîr etmek ağaçlandırmak.
                          teşdîd (A.) [ تشدید ] şiddetlendirme, arttırma, çoğaltma.
                          teşdîd etmek şiddetlendirmek.
                          teşebbüs (A.) [ تشبث ] girişim.
                          teşebbüs etmek girişmek, girişimde bulunmak.
                          teşebbüsât (A.) [ تشبثات ] girişimler.
                          teşeccür etmek ağaçlaşmak.
                          teşekkül (A.) [ تشکل ] oluşma, oluşum.
                          teşekkül etmek oluşmak.
                          teşekkürât (A.) [ تشکرات ] teşekkürler.
                          teşennüc (A.) [ تشنج ] kasılma, spazm.
                          teşerrüf (A.) [ تشرف ] şereflenme.
                          teşerrüf etmek şereflenmek.
                          teşevvüş (A.) [ تشوش ] karışıklık.
                          teşeyyu’ (A.) [ تشيع ] şiîlik.
                          teşfiye (A.) [ تشفيه ] şifa verme.
                          teşhîr (A.) [ 1 [ تشهير .meşhur etme. 2.sergileme. 3.sergilenme.
                          teşhîr edilmek sergilenmek.
                          teşhîr etmek sergilemek.
                          teşhîs (A.) [ 1 [ تشخيص .ayırt etme. 2.kişilik kazandırma. 3.tanı.
                          teşhîs edilmek 1.ayırt edilmek. 2.tanı konulmak.
                          teşhîs etmek 1.ayırt etmek. 2.tanı koymak.
                          teşhîs olunmak. ayırt edilmek.
                          teşkîl (A.) [ 1 [ تشکيل .şekillendirme, oluşturma. 2.kurma.
                          teşkîl edilmek kurulmak.
                          teşkîl etmek oluşturmak.
                          teşne (F.) [ تشنه ] susuz,susamış.
                          teşnedil (F.) [ تشنه دل ] seven, arzulu, can atan.
                          teşrî’ (A.) [ تشریع ] yasa koyma.
                          teşrîf (A.) [ 1 [ تشریف .şereflendirme. 2.gelme.
                          teşrîfât (A.) [ تشریفات ] protokol.
                          teşrîfatçı (A.-T.) protokol g&#246;revlisi.
                          teşrîh (A.) [ 1 [ تشریح .açma. 2.açılama, şerh etme. 3.otopsi. 4.anatomi.
                          teşrîh etmek açılamak, açıklamalı olarak s&#246;ylemek veya yazmak.
                          teşrîhhâne (A.-F.) [ تشریح خانه ] otopsi odası.
                          teşrîk (A.) [ تشریک ] ortak etme.
                          teşrîn-i evvel (A.-F.) [ تشرین اول ] Ekim.
                          teşrîn-i sânî (A.-F.) [ تشرین ثانی ] Kasım.
                          teşvîk (A.) [ تشویق ] şevklendirme.
                          teşvîk edilmek şevklendirilmek.
                          teşvîk etmek şevklendirmek.
                          teşvîkât (A.) [ تشویقات ] teşvikler.
                          teşyî’ (A.) [ تشييع ] uğurlama.
                          teşyî’ edilmek uğurlanmak.
                          teşyî’ etmek uğurlamak.
                          tetâbuk (A.) [ تطابق ] uyma, uygun düşme.
                          tetâbuk etmek uymak, uygun düşmek.
                          tetebbu’ (A.) [ تتبع ] derinlemesine araştırma, inceleme.
                          tetebbu’ etmek incelemek.
                          tetebu’ât (A.) [ تتبعات ] incelemeler.
                          tetimme (A.) [ تتمه ] tamamlayıcı ek.
                          tevâfuk (A.) [ توافق ] uygun gelme.
                          tevaggul (A.) [ توغل ] sürekli uğraşı.
                          tevahhuş (A.) [ توحش ] korku, korkma.
                          tevakki (A.) [ توقی ] sakınma, korunma, çekinme.
                          tevakku’ (A.) [ توقع ] beklenti.
                          tevakkuf (A.) [ توقف ] durma.
                          tevakkuf etmek durmak.
                          tevâlî (A.) [ توالی ] kesintisiz sürme, birbirini izleme.
                          tevâlî etmek kesintisiz sürmek, birbirini izlemek.
                          tevânâ (F.) [ توانا ] güçlü.
                          tevârîh (A.) [ تواریخ ] tarihler.
                          tevârüs (A.) [ توارث ] miras alma.
                          tevârüs etmek miras almak.
                          tevâtur (A.) [ تواتر ] yaygın s&#246;ylenti.
                          tevâzu (A.) [ تواضع ] alçakg&#246;nüllülük.
                          tevâzün (A.) [ توازن ] denklik.
                          tevbe (A.) [ توبه ] t&#246;vbe.
                          tevbîh (A.) [ توبيخ ] azarlama, azar.
                          tevbîh olunmak azarlanmak.
                          tevcîh (A.) [ 1 [ توجيه .y&#246;neltme, y&#246;nlendirme. 2.yorumlama. 3.rütbe verme.
                          tevdî’ (A.) [ تودیع ] bırakma, g&#246;rev verme.
                          tevdî’ etmek bırakmak.
                          teveccüh (A.) [ 1 [ توجه .y&#246;nelme, d&#246;nme. 2.ilgi g&#246;sterme.
                          teveccüh etmek 1.y&#246;nelmek, d&#246;nmek. 2.ilgi g&#246;stermek. 3.düşmek.
                          tevellüd (A.) [ 1 [ تولد .doğma. 2.doğum. 3.doğum tarihi.
                          tevellüd etmek doğmak.
                          teverrüm (A.) [ 1 [ تورم .şişme. 2.verem olma.
                          teverrüm etmek şişmek.
                          tevessü (A.) [ توسع ] genişleme.
                          tevessü etmek genişlemek.
                          tevessül (A.) [ 1 [ توسل .el atma, girişme. 3.inanma. 3.sarılma.
                          tevessül etmek 1.el atmak. 2.sarılmak.
                          tevezzü’ (A.) [ توزع ] dağılım.
                          tevfîkan (A.) [ توفيقا ] -e g&#246;re, uyarak, bakılarak.
                          tevhîd (A.) [ توحيد ] birleştirme.
                          tevhîd edilmek birleştirilmek.
                          tevhîd etmek birleştirmek.
                          tevhit etmek bk. tevhîd etmek.
                          tevkîf (A.) [ 1 [ توقيف .durdurma. 2.kapatma. 3.tutuklama.
                          tevkîf edilmek 1.durdurulmak. 2.kapatılmak. 3.tutuklanmak.
                          tevkîf etmek 1.durdurmak. 2.kapatmak. 3.tutuklamak.
                          tevkîl etmek vekil bırakmak.
                          tevlîd (A.) [ 1 [ توليد .doğurtma, üretme. 2.meydana getirme.
                          tevlîd etmek 1.üretmek. 2.meydana getirmek.
                          tevsî etmek genişletmek.
                          tevsî’ (A.) [ 1 [ توسيع .genişletme. 2.genişletilme.
                          tevsî’ edilmek genişletilmek.
                          tevsîk (A.) [ 1 [ توثيق .belgeleme. 2sağlamlaştırma.
                          tevsîk edilmek belgelendirilmek.
                          tevsîk etmek belgelendirmek.
                          tevşîh (A.) [ 1 [ توشيح .süsleme. 2.çifte kafiye kullanma.
                          tevvâb (A.) [ 1 [ تواب .çok t&#246;vbe eden. 2.t&#246;vbe kabul eden Tanrı.
                          tevzî’ (A.) [ توزیع ] dağıtım, dağıtma.
                          tevzî’ edilmek dağıtılmak.
                          tevzî’ etmek dağıtmak.
                          teyakkuz (A.) [ تيقظ ] uyanıklık.
                          teyemmün (A.) [ تيمم ] uğur sayma.
                          tezâd (A.) [ تضاد ] zıtlık, çelişki.
                          tezâhür (A.) [ تظاهر ] ortaya çıkma, belirme.
                          tezâhür etmek ortaya çıkmak, belirmek.
                          tezâhürât (A.) [ 1 [ تظاهرات .ortaya çıkışlar, oluşlar. 2.destekler.
                          tezâyüd (A.) [ تزاید ] artma, çoğalma.
                          tezâyüd etmek artmak, çoğalmak.
                          tezekkür (A.) [ تذکر ] ele alınma.
                          tezelzül (A.) [ تزلزل ] sarsılma, sarsıntı.
                          tezerv (F.) [ تذرو ] sülün.
                          tezevvüc (A.) [ تزوج ] evllilik, evlenme.
                          tezhîb (A.) [ 1 [ تذهيب .süsleme. 2.yaldızlama. 3.altın sürme.
                          tezkâr (A.) [ تذکار ] anma hatırlama.
                          tezkâr eylemek hatırlatmak.
                          tezkîr (A.) [ تذکير ] hatırlatma.
                          tezkîr edilmek hatırlatılmak, dile getirilmek.
                          tezkîr etmek hatırlatmak, dile getirmek.
                          tezlîl (A.) [ تذليل ] aşağılama, zelil etme.
                          tezvîc (A.) [ تزویج ] evlendirme.
                          tezvîc etmek evlendirmek.
                          tezvîr (A.) [ تزویر ] arabozuculuk.
                          tezyîd (A.) [ تزیيد ] arttırma.
                          tezyîd etmek arttırmak.
                          tezyîd olunmak arttırılmak.
                          tezyîn (A.) [ 1 [ تزیين .süsleme. 2.süslenme.
                          tezyîn edilmek süslenmek, bezenmek.
                          tezyînat (A.) [ تزیينات ] süslemeler, süsler.

                          tıbb (A.) [ طب ] tıp.
                          tıbbî (A.) [ طبی ] tıp ile ilgili.
                          tıbbiye (A.) [ طبيه ] tıp fakültesi, tıp okulu.
                          tıfl (A.) [ طفل ] küçük çocuk.
                          tıflâne (A.-F.) [ طفلانه ] çocukça, çocuksu.
                          tılâ (A.) [ طلاع ] yaldız.
                          tınab (A.) [ طناب ] sicim, çadır ipi.
                          tıraş (F.) [ تراش ] tıraş.
                          tıynet (A.) [ طينت ] mizaç.
                          tıynetsiz (A.-T.) k&#246;tü mayalı, karaktersiz.

                          tîb (A.) [ طيب ] güzel koku.
                          ticârethâne (A.-F.) [ تجارت خانه ] ticaret yapılan işyeri.
                          tîğ (F.) [ تيغ ] kılıç.
                          tilâvet (A.) [ تلاوت ] güzel Kur’ân okuma.
                          tilâvet etmek usûlüne g&#246;re Kur’ân okumak.
                          tilmîz (A.) [ تلميذ ] &#246;ğrenci.
                          tîmâr (F.) [ 1 [ تيمار .bakım. 2.tımar.
                          tîmârhâne (F.) [ تيمارخانه ] akıl hastanesi.
                          timsâh (A.) [ تمساح ] timsah.
                          timsâl (A.) [ 1 [ تمثال .resim. 2.sembol.
                          timsâlî (A.) [ تمثالی ] sembolik.
                          tîr (F.) [ 1 [ تير .ok. 2.sevgilinin kirpiği.
                          tîrâje (F.) [ تيراژه ] g&#246;kkuşağı.
                          tîrdân (F.) [ تيردان ] okluk, sadak.
                          tîre (F.) [ 1 [ تيره .karanlık. 2.bulanık. 3.koyu.
                          tîrendâz (F.) [ تيرانداز ] okçu.
                          tîrkeş (F.) [ تيرکش ] okluk, sadak.
                          tiryâk (A.) [ 1 [ تریاک .panzehir. 2.afyon.
                          tiryâkî (A.) [ 1 [ تریاکی .esrarkeş. 2.sigara tutkunu.
                          tis’a (A.) [ تسعه ] dokuz.
                          tis’în (A.) [ تسعين ] doksan.
                          tîşe (F.) [ 1 [ تيشه .keser. 2.balta.
                          tîz (F.) [ 1 [ تيز .keskin. 2.sivri. 3.çabuk tez.
                          tîzâb (F.) [ تيزاب ] kezzap.

                          t&#246;hmet (A.) [ تهمت ] suç.

                          tu’me (A.) [ 1 [ طعمه .yem. 2.yiyecek. 2.tat.
                          tûde (F.) [ توده ] yığın.
                          tufeylât (A.) [ طفيلات ] parazitler.
                          tufeylî (A.) [ طفيلی ] parazit.
                          tufeyliyet (A.) [ طفيليت ] parazitlik.
                          tuffah (A.) [ تفاح ] elma.
                          tufû (F.) [ 1 [ تفو .tükrük. 2.tüh!
                          tufûliyyet (A.) [ طفوليت ] çocukluk.
                          tuğrâkeş (T.-F.) [ طغراکش ] tuğracı.
                          tuğyân (A.) [ 1 [ طغيان .taşkınlık, azgınlık. 2.taşkın.
                          tuhaf (A.) [ 1 [ تحف .ilginç. 2.hediyeler. 3.gülünç.
                          tuhfe (A.) [ تحفه ] hediye.
                          tuhm (F.) [ تخم ] tohum.
                          tûl (A.) [ 1 [ طول .uzunluk. 2.boylam.
                          tûlânî (A.) [ طولانی ] uzunluğuna.
                          tullâb (A.) [ طلاب ] &#246;ğrenciler.
                          tulû (A.) [ طلوع ] doğuş.
                          tulûât (A.) [ طلوعات ] doğaçlamalar.
                          tûranî (T.-F.) [ تورانی ] Turanlı.
                          tûraniyülasl (T.-A.) [ تورانی الاصل ] Tûran asıllı.
                          turfa (A.) [ طرفه ] yepyeni, g&#246;rülmemiş şey.
                          turre (A.) [ طره ] saç lülesi.
                          turş (F.) [ ترش ] ekşi.
                          turuk (A.) [ طرق ] yollar.
                          turuncî (F.) [ ترنجی ] turuncu.
                          tûsen (F.) [ توسن ] serkeş at.
                          tûşe (F.) [ توشه ] azık.
                          tût (F.) [ توت ] dut.
                          tûtî (F.) [ طوطی ] papağan, dudu kuşu.
                          tuyûf (A.) [ طيوف ] tayflar.
                          tuyûr (A.) [ طيور ] kuşlar.

                          tüccâr (A.) [ تجار ] tacirler.
                          tükme (F.) [ تکمه ] düğme.
                          tünbek (F.) [ تنبک ] dümbelek.
                          tünd (F.) [ 1 [ تند .hızlı. 2.keskin. 3.acı. 3.şiddetli.
                          tündbâd (F.) [ تندباد ] kasırga.
                          tündmizâc (F.-A.) [ تندمزاج ] asabî mizaçlı.
                          türâb (A.) [ تراب ] toprak.
                          türb (F.) [ ترب ] turp.
                          türbet (F.) [ تربت ] türbe.
                          türk 1.Türk. 2.güzel.
                          türkân (T.-F.) [ 1 [ ترکان .Türkler. 2.güzeller.
                          türkiyât (T.-A.) [ ترکيات ] Türklük araştırmaları, türkoloji.
                          türktâz (T.-F.) [ 1 [ ترکتاز .koşturma, koşma. 2.yağmalama.
                          türrehe (A.) [ ترهه ] zırva.
                          türşî (F.) [ 1 [ ترشی .ekşilik. 2.turşu.
                          türşrû (F.) [ ترش رو ] suratı sirke satan, ekşi suratlı.
                          tüvân (F.) [ توان ] güç.
                          tüvânâ (F.) [ توانا ] güçlü.
                          tüvânger (F.) [ توانگر ] zengin
                          [CENTER] [/CENTER]

                          تعليق


                          • #58
                            u’cûbe (A.) [ اعجوبه ] acayip, şaşılacak şey.

                            ubûdiyyet (A.) [ عبودیت ] kulluk.
                            ubûr (A.) [ عبور ] geçiş.

                            ucb (A.) [ عجب ] kendini beğenme.

                            ûd (A.) [ 1 [ عود .&#246;d ağacı. 2.ud.
                            ûdî (A.) [ عودی ] ud sanatçısı.
                            udûl (A.) [ عدول ] vazgeçme.
                            udûl etmek vazgeçmek.

                            ufuk (A.) [ افق ] ufuk.
                            ufûnet (A.) [ 1 [ عفونت .yangı. 2.k&#246;tü koku.

                            uhde (A.) [ عهده ] sorumluluk.
                            uhrâ (A.) [ اخری ] başka, diğer.
                            uhrevî (A.) [ اخروی ] ahiret ile ilgili.
                            uht (A.) [ اخت ] kızkardeş.
                            uhuvvet (A.) [ اخوت ] kardeşlik.

                            ukâb (A.) [ عقاب ] kartal.
                            ukalâ (A.) [ عقلا ] akıl sahipleri.
                            ukbâ (A.) [ عقبی ] ahiret.
                            ukde (A.) [ 1 [ عقده .düğüm. 2.g&#246;nül üzüntüsü. 3.sorun.
                            ukûbât (A.) [ عقوبات ] cezalar.
                            ukûbet (A.) [ عقوبت ] ceza.
                            ukûbet bulmak cezalandırılmak.
                            ukûd (A.) [ عقود ] akitler.
                            ukûl (A.) [ عقول ] akıllar.

                            ûlâ (A.) [ اولی ] ilk, birinci.
                            ulemâ (A.) [ علما ] bilginler.
                            ulûfe (A.) [ 1 [ علوفه .yem. 2.yeniçeri maaşı.
                            ulûhiyyet (A.) [ الوهيت ] tanrılık.
                            ulûm (A.) [ علوم ] ilimler.
                            ûlülazm (A.) [ اولو العظم ] büyük peygamber.
                            ûlülebsâr (A.) [ اولو الابصار ] g&#246;rüş sahipleri.
                            ûlülemr (A.) [ اولو الامر ] padişah.
                            ulüvv (A.) [ علو ] yücelik.
                            ulvî (A.) [ علوی ] yüce.
                            ulyâ (A.) [ 1 [ عليا .çok yüce. 2.yukarı, üst.

                            umde (A.) [ 1 [ عمده .dayanak. 2.ilke, prensip.
                            umk (A.) [ عمق ] derinlik.
                            ummâl (A.) [ 1 [ عمال .g&#246;revliler. 2.y&#246;neticiler.
                            ummân (A.) [ عمان ] okyanus.
                            umran (A.) [ عمران ] bayındırlık.
                            umûm (A.) [ 1 [ عموم .genel. 2.halk. 3.tüm.
                            umûmen (A.) [ عموما ] genellikle.
                            umûmhâne (A.-F.) [ عموم خانه ] genelev.
                            umûmî (A.) [ عمومی ] genel.
                            umûmîleşmek genelleşmek.
                            umûmiyyet (A.) [ عموميت ] genellik.
                            umûmiyyetle (A.-T.) genellikle.
                            umûr (A.) [ امور ] işler.

                            unf (A.) [ عنف ] sertlik, katılık, şiddet.
                            unfen (A.) [ عنفا ] sertçe, şiddet kullanarak, kabalıkla.
                            unfuvân (A.) [ عنفوان ] gençlik &#246;dnemi.
                            unmûzec (A.) [ انموذج ] &#246;rnek.
                            unnâb (A.) [ عناب ] hünnap.
                            unsur (A.) [ 1 [ عنصر .eleman.madde. 2.topluluk.

                            urefâ (A.) [ عرفا ] arifler.
                            urûc (A.) [ عروج ] yükselme, g&#246;klere ağma.
                            urûc etmek yükselmek, g&#246;klere ağmak.
                            urûk (A.) [ 1 [ عروق .damarlar. 2.ırklar.
                            urve (A.) [ عروه ] kulp.
                            uryân (A.) [ عریان ] çıplak, üryan.

                            usâre (A.) [ عصاره ] &#246;zsuyu.
                            usr (A.) [ عسر ] güçlük.
                            usret (A.) [ عسرت ] güçlük, sıkıntı, zorluk.
                            ustûre (A.) [ اسطوره ] efsane, mitoloji.
                            ustûrevî (A.) [ اسطوروی ] efsanevî, mitolojik.
                            usûl (A.) [ 1 [ اصول .asıllar. 2.y&#246;ntem, yol yordam, metod.
                            usûlî (A.) [ اصولی ] metodik.

                            uşşâk (A.) [ عشاق ] aşıklar.

                            utrûş (A.) [ اطروش ] sağır.
                            utûfet (A.) [ عطوفت ] şefkat.

                            uyûb (A.) [ عيوب ] kusurlar.
                            uyûn (A.) [ عيون ] g&#246;zler.

                            uzlet (A.) [ عزلت ] k&#246;şesine çekilme.
                            uzletgâh (A.-F.) [ عزلتگاه ] inziva yeri.
                            uzletgüzin (A.-F.) [ عزلت گزین ] k&#246;şesine çekilen, münzevi.
                            uzletgüzin olmak k&#246;şesine çekilmek.
                            uzmâ (A.) [ عظمی ] büyük, çok büyük.
                            uzûbet (A.) [ 1 [ عذوبت .tatlılık. 2.şirinlik, alımlılık.
                            uzûbet (A.) [ عزوبت ] bekarlık.
                            uzv (A.) [ 1 [ عضو .organ. 2.üye.
                            uzvî (A.) [ عضوی ] organik.
                            uzviyye (A.) [ عضویه ] canlı, organik.
                            uzviyyet (A.) [ عضویت ] canlı
                            [CENTER] [/CENTER]

                            تعليق


                            • #59
                              übbehet (A.) [ ابهت ] ululuk.
                              übüvvet (A.) [ ابوت ] babalık.

                              ücret (A.) [ اجرت ] hizmet karşılığında verilen para.
                              ücûr (A.) [ اجور ] ücretler.
                              ücûrât (A.) [ اجورات ] ücretler.

                              üdebâ (A.) [ ادبا ] edipler.

                              üf’ûle (A.) [ افعوله ] .g&#246;rev, fonksiyon.
                              üf’ûlevî (A.) [ افعولوی ] g&#246;revle ilgili, fonksiyonel.
                              üftâde (F.) [ 1 [ افتاده .düşmüş. 2.düşkün. 3.aşık. 4.zavallı.
                              üftâdegân (F.) [ 1 [ افتادگان .düşmüşler. 2.düşkünler. 3.aşıklar. 4.zavallılar.
                              üftânühîzân (F.) [ افتان و خيزان ] düşe kalka.
                              üfûl (A.) [ 1 [ افول .batış. 2.&#246;lüm.

                              ükül (A.) [ 1 [ اکل .meyva. 2.azık. 3.zeka.

                              ülfet (A.) [ 1 [ الفت .dostluk. 2.kaynaşma. 3.g&#246;rüşme, konuşma.
                              ülfet etmek 1.dostluk kurmak. 2.kaynaşmak, alışmak. 3.g&#246;rüşmek, konuşmak.

                              ümem (A.) [ امم ] ümmetler.
                              ümenâ (A.) [ امنا ] güvenilir kişiler.
                              ümerâ (A.) [ امرا ] emirler.
                              ümîd (F.) [ اميد ] ümit, umut.
                              ümîd etmek umutlanmak.
                              ümîdbahş (F.) [ اميدبخش ] ümit verici.
                              ümîdbahşî (F.) [ اميدبخشی ] ümit verme.
                              ümîdvâr (F.) [ اميدوار ] ümitli.
                              ümîdvârî (F.) [ اميدواری ] ümitli olma.
                              ümm (A.) [ ام ] anne, ana.
                              ümmehât (A.) [ 1 [ امهات .anneler. 2.temeller, esaslar.
                              ümmet (A.) [ امت ] ümmet, bir peygambere bağlı olanlar.
                              ümmîd (F.) [ اميد ] ümit.
                              ümmiyyet (A.) [ اميت ] ümmîlik, hiç okuma yazma bilmeyen.
                              ümmülbilâd (A.) [ ام البلاد ] Mekke.
                              ümmülkitâb (A.) [ 1 [ ام الکتاب .Fâtiha sûresi. 2.levhimahfuz.
                              ümmülkurâ (A.) [ ام القرا ] Mekke.
                              ümrân (A.) [ عمران ] bayındırlık, kalkınma.

                              ünâs (A.) [ اناس ] halk.
                              ünbûbe (A.) [ 1 [ انبوبه .boru. 2.kılcal damar.
                              üns (A.) [ انس ] alışma.
                              ünsiyyet (A.) [ انسيت ] alışma.
                              ünsiyyet kesb etmek alışmak.
                              ünûset (A.) [ انوثت ] dişilik.

                              ürcûfe (A.) [ ارجوفه ] yalan dolan, uydurma s&#246;z, martaval.
                              üryân (A.) [ عریان ] çıplak, anadan doğma.

                              üsbû’ (A.) [ اسبوع ] hafta.
                              üsbû’î (A.) [ اسبوعی ] haftalık.
                              üserâ (A.) [ اسرا ] tutsaklar, esirler.
                              üskuf (A.) [ اسقف ] papaz.
                              üslûb (A.) [ اسلوب ] anlatım tarzı.
                              üss (A.) [ 1 [ اس .üs. 2.esas.
                              üssülesâs (A.) [ اس الاساس ] asıl, temel.
                              üstâd (F.) [ 1 [ استاد .üstat. 2.profes&#246;r. 3.usta.
                              üstâdâne (F.) [ استادانه ] ustaca.
                              üstâdî (F.) [ 1 [ استادی .ustalık. 2.üstatlık.
                              üstûr (F.) [ استور ] binek ve yük hayvanı.
                              üstûre (A.) [ 1 [ اسطوره .efsane. 2.uydurma s&#246;z.
                              üstühan (F.) [ استخوان ] kemik.
                              üstüre (F.) [ استره ] ustura.
                              üstüvâne (A.) [ استوانه ] silindir.
                              üstüvâr (F.) [ 1 [ استوار .sağlam. 2.güvenilir.
                              üstüvârî (F.) [ 1 [استواری .sağlamlık. 2.güvenilirlik.

                              üştür (F.) [ اشتر ] deve.
                              üştürban (F.) [ اشتربان ] deveci.
                              üştürdil (F.) [ اشتردل ] kinci.
                              üştürhâr (F.) [ اشترخار ] deve dikeni.

                              üzn (A.) [ اذن ] kulak
                              [CENTER] [/CENTER]

                              تعليق


                              • #60

                                va’d (A.) [ وعد ] vaat.
                                va’d edilmek vaat edilmek.
                                va’d etmek vaat etmek.
                                va’z (A.) [ وعظ ] vaaz, dinî &#246;ğüt.
                                vâbeste (F.) [ وابسته ] bağlı.
                                vâbestegân (F.) [ وابستگان ] bağlılar.
                                vâcib (A.) [ واجب ] gerekli.
                                vâcib olmak gerekmek.
                                vâcibât (A.) [ واجبات ] gerekenler, yapılması gerekli olanlar.
                                vâcibe (A.) [ واجبه ] gereken, yapılması gerekli olan.
                                vâcibülîfâ (A.) [ واجب الایفا ] yapılması gereken, yerine getirilmesi gereken.
                                vâcibülvücûd (A.) [ واجب الوجود ] Tanrı.
                                vâcid (A.) [ 1 [ واجد .Tanrı. 2.meydana getiren.
                                vâdî (A.) [ 1 [ وادی .vadi. 2.nehir yatağı. 2.saha, alan.
                                vâfir (A.) [ وافر ] bol.
                                vâh (A.) [ واه ] vah, yazık.
                                vâha (A.) [ واحه ] vaha, ç&#246;l ortasındaki yeşil alan.
                                vahâmet (A.) [ وخامت ] korkunçluk, vehamet, tehlikeli durum.
                                vâhasretâ (A.) [ واحسرتا ] eyvahlar olsun.
                                vâhayfâ (A.) [ واحيفا ] yazıklar olsun, eyvahlar olsun, vah vah.
                                vahdânî (A.) [ وحدانی ] Tanrı’nın birliği ile ilgili.
                                vahdâniyyet (A.) [ وحدانيت ] Tanrı’nın tekliği.
                                vahdet (A.) [ 1 [ وحدت .teklik. 2.birlik, beraberlik.
                                vâhî (A.) [ واهی ] yararsız.
                                vâhid (A.) [ واحد ] tek, bir tane.
                                vahîd (A.) [ وحيد ] tek, biricik.
                                vahîm (A.) [ وخيم ] korkunç.
                                vahş (A.) [ وحش ] yabanıl.
                                vahşet (A.) [ 1 [ وحشت .yabanîlik. 2.korku.
                                vahşetengîz (A.-F.) [ وحشت انگيز ] korkunç, korku salan.
                                vahşetnâk (A.-F.) [ 1 [ وحشتناک .korkunç. 2.ıssız.
                                vahşî (A.) [ 1 [ وحشی .yabanî. 2.acımasız.
                                vahy (A.) [ وحی ] vahiy.
                                vâiz (A.) [ واعظ ] vaaz veren, dinî &#246;ğütler eden.
                                vâjgûn (F.) [ واژگون ] baş aşağı, tepetakla, tersyüz olmuş.
                                vak’a (A.) [ 1 [ وقعه .olay. 2.savaş.
                                vak’anüvis (A.-F.) [ وقعه نویس ] tarih yazarı.
                                vak’anüvîsân (A.-F.) [ وقعه نویسان ] tarih yazarları.
                                vakar (A.) [ وقار ] ağırbaşlılık.
                                vakâyi’ (A.) [ وقایع ] olaylar.
                                vakf (A.) [ 1 [ وقف .durma, duruş. 2.durdurma. 3.vakıf. 4.adama.
                                vakfe (A.) [ وقفه ] durma, duraklama.
                                vakfegâh (A.-F.) [ وقفه گاه ] durulacak yer, durak.
                                vakfiyye (A.) [ وقفيه ] vakıf belgesi.
                                vâkıa (A.) [ 1 [ واقعه .olay. 2.gerçek.
                                vâkıât (A.) [ واقعات ] olaylar.
                                vâkıf (A.) [ 1 [ واقف .vakfeden. 2.anlamak, bilmek.
                                vâki (A.) [ واقع ] olan, meydana gelen, gerçekleşmiş olan.
                                vâki’ olmak 1.olmak, meydana gelmek, gerçekleşmek. 2.bulunmak, yer almak.
                                vakiyye (A.) [ وقيه ] okka.
                                vakt (A.) [ وقت ] vakit.
                                vaktâki (A.-F.) [ وقتاکه ] –diği zaman.
                                vakûr (A.) [ وقور ] ağırbaşlı.
                                vakûrâne (A.-F.) [ وقورانه ] ağırbaşlılıkla.
                                vâlâ (F.) [ والا ] yüksek, yüce.
                                vâlâcâh (F.) [ والاجاه ] yüksek mevki sahibi.
                                vâlâkadr (F.-A.) [ والاقدر ] saygıdeğer.
                                vâlid (A.) [ 1 [ والد .baba. 2.yol açan, doğuran.
                                vâlide (A.) [ والده ] anne, ana.
                                vâlideyn (A.) [ والدین ] anababa.
                                vâlih (A.) [ واله ] şaşkın.
                                vâliyân (A.-F.) [ واليان ] valiler.
                                vâm (F.) [ وام ] borç.
                                vâmdâr (F.) [ وامدار ] borçlu.
                                vâmhâh (F.) [ وامخواه ] alacaklı.
                                vâpesin (F.) [ واپسين ] sonuncu.
                                vâr (F.) [ وار ] gibi, benzer.
                                varak (A.) [ 1 [ ورق .yaprak. 2.kağıt. 3.plaka.
                                varaka (A.) [ 1 [ ورقه .belge. 2.bir yaprak.
                                varakpâre (A.-F.) [ 1 [ ورق پاره .kağıt parçası. 2.pusula, not.
                                vâreste (F.) [ 1 [ وارسته .kurtulmuş, rahat. 2.uzak.
                                vârî (F.) [ واری ] gibi.
                                vârid (A.) [ 1 [ وارد .gelen, ulaşan. 2.s&#246;zkonusu.
                                vâridât (A.) [ واردات ] kazanç, gelir.
                                [CENTER] [/CENTER]

                                تعليق

                                يعمل...
                                X